23 Şubat 2012 Perşembe

GÖZ KALEMİ VE EYELİNER MUCİZESİ


  Göz kalemi gözünü şekilden şekile sokabilecek kadar mucizevi. Göz kalemi sürme teknikleriyle gözlerini büyük küçük çekik veya parlak gösterebilirsiniz. İşte size püf noktalar!
1- Kaşlarınızın daha kalın belirgin görünmesini istiyorsanız göz kalemini kaş kalemi olarak kullanabilirsiniz.
2- Koyu renk farınız bittiyse siyah gri ve kahverengi kalemleriniz ile göz kapağınızı boyayın ve bir pamuk yardımıyla dağıtın.
3- Geçici dövme yapmak için göz kalemini kullanabilirsiniz. Tek yapmanız gereken istediğiniz şekli çizmek!
4- Kedi gözlere sahip olmak için çektiğiniz kalemi göz bitiminden şakaklarınıza doğru uzatmanız yeterli.
5- Japonlar gibi çekik gözlere sahip olmak istiyorsanız göz kaleminizi üst ve alt kirpiklerinizin ortasından başlayıp göz bitimine kadar çekin!
6- Eğer beyaz tenliyseniz kahverengi göz kalemi çekerek yüz hatlarınızı yumuşatabilirsiniz.
7- Gözleriniz büyükse iç kısımlarına kalem çekerek onları daha ufak gösterebilirsiniz.
8- Gözlerini daha büyük göstermek istiyorsanız alt üst çevresine kalem çekmeniz yeterli!
9- Gözlerinizin çekik görünmesini istiyorsanız göz pınarınızdan başlayıp gözün bitiş çizgisine kadar kalem çekmelisiniz.
10- Gözlerinizin dış kısmına kalem çekmeniz bakışlarınızın daha anlamlı olmasını sağlar.
11- Göz kaleminizi çektikten sonra bir kulak çubuğu ile çizgiyi dağıtmayı deneyin. Böylece buğulu bakışlara sahip olabilirsiniz.
12- Alt göz kapağına beyaz kalem çekerseniz gözlerinizin daha parlak görünmesini sağlayabilirsiniz.
13- Gözleriniz birbirinden uzaksa göz ortasından göz pınarınıza kadar alt ve üst kısmına kalem çekmelisiniz.
14- Gözleriniz birbirine yakınsa ortasından gözünüzün sonuna kadar alt ve üst kısmına kalem sürmelisiniz.
15- Kaşlarınızı daha uzun göstermek istiyorsanız uygun renkli bir göz kalemi ile kaş çizgini uzatabilirsiniz.
16- Renkli gözlüyseniz renkli göz kalemleri kullanmayı denemelisiniz. Mavi yeşil tonlarındaki kalemler bakışlarınızı yumuşatır.
17- Sadece üst kirpik diplerine kalem sürmeniz gözlerinizin daha kalkık görünmesini sağlar. Anlamlı bakışlar için eyeliner. Eyeliner’ı sürmek zordur ve tecrübe ister. Bu arada rimelle beraber gözleri ortaya çıkarmak için birebirdir. Eyeliner gözleri belirginleştirir ve daha büyük görünmelerini sağlar.
İşte düzgün bir şekilde eyeliner sürmek için dikkat edilmesi gereken kurallar…
1- Dışa doğru kalınlaşan ince bir çizgi birbirine yakın olan gözlerin geniş durmasını sağlar.
2- Eyeliner gözün bittiği noktadan en fazla bir milimetre ötede bitmeli daha fazla uzatılmamalıdır.
3- Üst kirpiklerin hemen üzerine çizeceğin ince bir çizgi gözleri doğal olarak belirginleştirir.
4- Eyeliner’ı üst göz kapağı üzerinde gözlere yakın bir şekilde ve tek başına kullanabilirsiniz. Bu yaz için de uygun olacaktır.
5- Eyeliner sürerken eyelinerı dıştan içe doğru çekin ve boyanın gözün iç kısmından ziyade dış kısmında belirgin olmasına özen gösterin.
6- Gözünün içine eyeliner ya da kalem çekme enfeksiyona sebep olabilir.Bu nedenle dikkatli uygulanmalıdır.

HASSAS GÖZLER İÇİN GÖZ MAKYAJI


    Gözler ruhun aynasıdır. Özellikle hassas gözler yorgun yada gergin olmasak da öyle görünmemizi sağlar. Ama mükemmel bir göz makyajı ile bunu kamufule edebilirsiniz. Özellikle hassas gözlere tatbik edilecek makyaj ürünlerinin hijyenik ve dikkatli uygulanması göz makyajı için dikkat edilmedi gereken bir noktadır. Sayacağımız noktalara dikkat ederseniz hassas gözlere bakterilerin girmesini engellemiş olursunuz..
- Makyaj yapmadan önce ellerinizi mutlaka yıkayınız.
- Hiç bir zaman çıplak elle, yeni yıkanmış dahi olsalar, göz kremini kavanozdan almayınız.Bunun için mutlaka bir spatula kullanın.
- Hassas gözlere ellerinizle kesinlikle far sürmeyiniz ve far kutusuna rengini denemek için parmaklarınızı deydirmeyiniz.
- Bakterilere genelde far taşcıklarında dağıldıklarından aynı aplikatör ile iki farklı renk de ki farı üst üste sürmeyin.Hafif iltihaplanmış bir gözde bu uygulama problemin daha da büyümesine sebep olabilir.
- Hassas gözlere zarar verebileceğinizden fırça, sünger ve aplikatör de dağılan bakterilere engel olabilmek için her kullanımdan sonra bunlar şampuan ile yıkanıp temizlenmelidir.

      Örtücü
Göz çevresinde ya da göz altı morluklarının optik olarak kaybetmek için alt makyajdan bir ton açık bir örtücü kullanılmalı. Örtücü sürmeden önce, uygulayacağınız bölgeye önce biraz göz kremi sürün. Göz kremiyle birlikte daha kolay sürülecektir.Örtücü bir fırça ile tatbik edilir ve daha sonra da bir sünger ile bastırılıp yada yüzeye dağılarak uygulanır.Örtücü kirpik kenarlarına kadar sürebilirsiniz.Örtücüde bulunan ışık reflektörlü zerrecikler, kızarıklıkları ve gölgeleri gözün makyajsız görünmesini sağlayarak nötralize eder.
   
      Far
Alt makyaj tamamlandıktan sonra allık uygulanır.Bu işlemi gerçekleştirirken çok hassas olan gözaltı torbacıklarına dikkat edin.Çatlamış, kurumuş gözlere sahip daha yaşlı insanlarda yada kontakt lens kullananlarda yağ ve balmumu içeren krem şeklinde olan farlar kullanılmalı.Far pudrası gözlere giremeyeceğinden gözleri de yakmayacaktır.En iyisi kremli farı bir aplikatör ile tatbik edin.
Hassas gözlere metal efektli far uygulamaktan kaçının, çünkü çok irite ve rahatsız edici durmaktadır.Kırmızı tonlardaki farlardan kaçının, bunlar gözleri olduğundan daha yorgun göstereceklerdir.Yeşile kaçan renklerden de kaçınmalısınız.En iyisi gri, koyu kahve yada siyah gibi kuru renk nüanslarını tercih edin.Kahve tonlarında, kırmızıya doğru gitmeye çalışın.Kayısı, şampanya, fildişi ve krem renkleri tam ideal olanlardır.Mavi tonlarda kullanabilirsiniz, fakat kırmızı zerrecikler içermediğinden emin olun.Gözlerinizin doğal görünmesini istiyorsanız ortaya doğru bir damla altın yada gümüş renginde pudra sürün
Bunun için direkt olarak karşıya bakıp göz bebeğinizin tam üstüne gelecek şekilde olmasına dikkat edin.Bu parıltı noktaları gözü her oynatışınızda ışığı reflekte ettiğinden, gözün daha büyük görünmesini sağlar.

    Maskara/Rimel
Bakterileri çektiğinden rimel kullanımına mutlaka özen göstermeniz gerekir.Fırçanın sürekli tüpün içine sokup çıkarmaktan sakının.Fazla olan maskarayı tüpün kenarına sürebilir yada temiz bir kağıt mendille alabilirsiniz.Rimelin bir kullanım süresi vardır:En geç altı aydan sonra endişe etmelisiniz.Bu sadece hassas gözleri olanlar için geçerli değildir.Genelde kızarmış ve hassaslaşmış gözlerin suçlusu rimellerdir.

     Göz Kalemi
Hassas ve kontakt lens kullanıcıları göz kalemini göz içine sürmemeli.Bu işlemde göz kalemi yaşı filmi ile etkinleştiğinden gözlerinizin gereksiz yere acıyıp kaşınmasına sebep olabilir.Kaleminizde küçük çukurlar oluşmuşsa bu onun kuruduğu anlamına gelir ve gözünüze tatbik ettiğinizde gözünüzdeki deriye zarar verme olasılığınızda artmış olur.Kızarmış ve hassaslaşmış gözlerde kesinlikle kahve renkli göz kalemi kullanmayın.Çünkü kahve rengi zayıf noktaları daha da belirginleştirir.Bu göz kalemi takviyesi olarak göz altına sürülen far pudrası içinde geçerli.

      Göz Damlası
Gözünüzdeki kanlanmış damarcıkları yok etmek için göz damlaları kullanabilirsiniz.Ama bu tür preparatlar çok idareli ve sadece gerektiğinde kullanılmalıdır.Sürekli kullanımda, durumu daha da kötüleştirebilirsiniz.Yapay göz yaşları buna karşın daha etkili ve tıbbi olarak daha zararsızdır.
Kaşlar
    Bütün makyajı bitirdikten sonra kaşlarınıza hareket getirin, ama bunu yaparken kaşlarınızı asla koyu renge boyamayın.Kaşları gözlere en doğru çerçeveyi vermekte ve doğru bir göz makyajının altını çizmektedir.Böylece kızarmış, yorgun ve hassas gözlerin yeniden taze ve dinlenmiş bir görüntü verir.

DOLGUN VE ETLİ DUDAKLAR


 Hepimiz dudaklarımızı nar kırmızısına boyayamayız. İddialı renkler dudakları öne çıkarabilir, ama gerekli ten rengine ya da yaklaşıma sahip değilseniz, büyüleyici olacağım derken kötü görünebilirsiniz. Yine de, dudaklarınızı güzelleştirmek için yapabileceğiniz pek çok şey var.
Dudaklarınızı  Değerlendirin

        Dudağınızın biçimine bakın. Ağzınız büyük, dudaklanız kalınsa, nötral bir ruj rengi seçerek dudaklarınızı daha küçük gösterebilirsiniz. Bir dudak kalemiyle, iç kısmı boyunca dudaklarınızın çevresinden geçin ve içini koyu renk bir rujla boyayın, bu, dudakları daha küçük gösterir. Dudaklanız inceyse koyu renklerden uzak durun, koyu renkler dudaklarınızın olduklarından da küçük görünmelerine neden olur. Bir dudak kalemiyle, dudaklarınızın doğal sınırının hemen üstünden geçerek bir çerçeve çizin ve içini açık bir renkle doldurarak dudaklarınızı dolgunlaştırın. Parlak ya da sedefli rujlar da, ışığı yansıttıklan için dudaklannızı daha dolgun gösterebilir.
Dişlerinizin daha beyaz görünmesi için, mürdüm, ahududu, böğürtlen tonlarını ve mavi bazlı kırmızıları tercih edin. Aradaki tezat, dişlerinizin daha beyaz, daha parlak görünmesine yardım eder. Mercan tonları ve kahvemsi tonlar da dahil, sarı ya da turuncu bazlı tonlardan kaçının, bunlar dişlerinizin sarı görünmesine yol açabilir.
       Dudaklarınız  İçin  Doğru Rengi Seçin
Uzmanlar, buğday tene en iyi giden tonların ahududu ve böğürtlen tonları olduğunu olduğunu söylüyor. Teniniz ve saç renginiz açıksa, pembeye dönük kırmızılardan şaşmayın. Teniniz solgun, saç renginiz koyuysa, keskin, parlak kırmızılar size çok yakışabilir. Ten renginiz koyuysa, kıvamlı, yoğun kırmızıdan seçin.
Cildinize nasıl bakıyorsanız, dudaklarınıza da öyle bakın. Kurumuş deriyi uzaklaştırmak ve kan dolaşımını hızlandırmak için, yumuşak bir bebek diş fırçasıyla dudaklarmızı nazikçe ovalayın ve düzenli olarak dudak kremi kullanın. Dudak kremi, kurumuş, çatlamış dudakları yumuşatmanın en iyi yollarından biridir.
       Şiş  Dudakları  Deneyin
İnce dudaklı olanlarımız bile, ustaca bir makyaj hilesiyle şiş dudaklı bir görünüme kavuşabilir. Şunu deneyin:
Önce, rujunuzla aynı renkte ya da ondan bir ton açık bir dudak kalemiyle, dudaklarınızın çevresinden geçin. Sonra, bir dudak fırçasıyla dudak çerçevenin içini “doldurun.” Mat renkli bir tabaka sürmek yerine, ince ve şeffaf bir rujla dudağınızın üzerinden birkaç kez geçin. Böylece ışığı yansıtırsınız ve dudaklarınız daha dolgun görünür. Bir vurgu kalemiyle, üst dudağınızın kenarına, tam dudak kıvrımınız boyunca ince bir çizgi çekin. Ya da, üst dudağınıza, ışığı iyi yansıtan bir fondötenden birkaç noktacık kondurup dağıtın. dudaklarınızın doğal bir şekilde ileriye uzanmış görünmesine bu da katkıda bulunur. Dudağınızın en dolgun yerine biraz parlatıcı sürerek bitirin.

       Artık kozmetik reyonlarında uzun süre dayanan rujlar rahatlıkla bulunabiliyor. Ancak bunlar dudakları kurutabildiği için, önce bir ön hazırlık yapın. Dudaklarınıza biraz vazelin sürün ve bir kâğıt mendille fazlasını alın. Sonra bir dudak kalemiyle dudaklarınızı çizin, rujunuzu sürün, yine kâğıt mendille fazlasını alın ve bir kat daha sürün. Dudaklarınıza iyice yedirmiş olduğunuzdan, rujunuz artık saatlerce dayanacaktır. Ayrıca, rujunuzu sürmeden önce dudak kalemi kullanırsanız, dudak çevresindeki minik girinti çıkıntıları “doldurmuş” olacağınız için, daha uzun süre dayanan, daha iyi dağılmış bir görüntü elde edersiniz.

       Vazelin dudaklarınızın güneşte yanmasını önlemez. Dudaklarınızda fazla melanin bulunmadığı ve burası cildinizin en ince yeri olduğu için, dudaklar güneşten kolayca zarar görebilir. Yaz günlerinde, kışın kayağa gittiğinizde ve aşırı sıcak, aşırı soğuk havalarda, dudaklarınıza 15 faktörlü bir koruyucu krem sürmeyi ihmal etmeyin. Özellikle koyu renkli rujlarda, sık sık yenilemeyi unutmazsanız, bir dereceye kadar koruma sağlar.

GÖZ RENGİNE GÖRE MAKYAJ NASIL YAPILIR


Güzel bir makyajın en önemli unsuru doğru göz makyajını yapmaktır. İnsanları ilk bakışta gözlerimizle etkilediğimizide düşünürsek doğruluğu anlaşılmış olacaktır. Bu nedenle doğru göz makyajını yapmak istiyorsanız, göz kapağınıza hangi farı süreceğinize karar verirken, göz renginizi de dikkate almalısınız.

Mavi   Gözlüler
Gözlerinizin doğal güzelliğini ortaya çıkarmak için, çizelgede mavinin karşısında olan, yani turuncu ailesinden bir ton seçin. “Toprak renklerinden oluşan turuncular grubu, çikolata kahvesi ve bejlerin yanı sıra, mandalina rengi gibi daha canlı tonları da içerir” diyor. Modeldeki efekti elde etmek istiyorsanız, kahverengi kalemle gözlerinizin alt ve üst kenarlarını çizerek, göz şeklini belirginleştirin. Far için mercan tonlarını tercih edin. Farı göz kapaklarınıza birkaç kat uygulayın ve derinlik vermek için, özellikle göz çizgisinde farı daha belirgin olarak sürün. Gözlerinizi parlak kılmak istiyorsanız, patlıcana çalan kahverengiyi tercih edebilirsiniz. Aynı zamanda füme de mavi gözleri buğulu gösterir.

Yeşil  Gözlüler
“Gözleriniz yeşilse, bakışlarınızı keskinleştirmek için, çizelgede yeşilin karşısında olan, kırmızı paletinden bir renk seçebilirsiniz. Pembeler ve sıcak lavanta tonları gözlerinize en iyi giden renklerdir” diyor Kate Hudson’ın makyözü Paul Starr. Kırmızı ailesinden renk seçerken, gözlerinizden daha canlı renklerden kaçının, yoksa gözlerinizi ön plana çıkarmak yerine, tam tersine onların soluk kalmasına neden olacaksınız. Starr’dan bir öneri daha: “Siyah likit kalem kullanırsanız, uçuk tondaki farla son derece seksi bir kontrast elde edersiniz.” Ayrıca açık sarıya çalan bakır tonlarını çok ince bir şekilde kullanırsanız ilgi çekici bir makyaj sağlayabilirsiniz.

Kahverengi  Gözlüler
Kahverengi gözlerinizin sıradan olduğunu asla düşünmeyin. Yapmanız gereken tek şey, mavi renk kullanarak, onları ön plana çıkarmak. Kahverenginin kontrastı olan mavi, gözlerinizi son derece çekici gösterecek. “Zengin bir kobalt, parlak bir gök mavisi veya uçuk bir bebek mavisi kullanabilirsiniz.” diyor Janet Jackson ve Jennifer Anniston’un makyözü BJ Gillian. Işıltılı bir mavi tercih ediyorsanız, daha dramatik bir efekt için, gözünüzün alt tarafını koyu bir mavi kalemle çizerek, kalemin üzerine açık renkteki farı sürün. Ancak daha doğal bir bakış elde etmek istiyorsanız, haki ve kahverengi tonlar da kullanabilirsiniz.

Gri-Mavi  Gözler
Göz kapaklarında asker yeşili far kullanılabilir. Asker yeşili bu renk gözleri daha çok öne çıkarır, çok doğal durur.

Mavi-Yeşil  Gözler
Gece mavisi bu göz rengini daha çok vurgular. Yalnız gece mavisini transparan şeklinde kullanmayı tercih edin, yani abartıya kaçmayın, hafif sürmeye dikkat edin.

Gri  Gözler
Jean mavisi gri gözleri ön plana çıkarır. Ama bu göz rengi için inci beyazı ya da opal rengi de son zamanlarda çok fazla tercih ediliyor.

Gri-Yeşil  Gözler
Gül kurusu gri ve yeşil karışımı gözler için idealdir ama gözün üstünü de siyah bir eye liner ile belirginleştirin. Ayrıca gümüş ya da azur renklerini ayrı ayrı ya da kombine ederek kullanmak da çok beğeniliyor.
Ela  Gözler
Kahverengi tonları bu göz rengini belirginleştirir. Yalnız kahverengi tonlarını göz kapağı ve kaş kenarına doğru farklı tonlarda kullanmak daha doğru olur.

21 Şubat 2012 Salı

CİLT TEMİZLİĞİ BAKIMI-GÖZ MAKYAJI ÇIKARICI SU SÜT İLE CİLT TEMİZLİĞİ


Pek çoğumuz farkında olmasakta hayatımızın en önemli parçalarından birisi olan ve oldukça iyi bakmamız gereken vücudumuzun önemli bir parçası olan cildimizi bakımlı tutmak bizi her yaşta daha sağlıklı kılacaktır. Cilt temizliğinde özellikle bayanların makyaj temizliğine çok önem vermelerini makyaja maruz kalan bölgelerini çok iyi bir biçimde temizlemeleri gerekmektedir. Bu konumuzda sizlere makyaj bakımı sonrasında cilt temizliği ve genel olarak cilt temizliği nasıl olmalıdır veya nasıl yapılmalıdır, onları anltacağız..
Öncelikle Cilt Temizliği nasıl yapılmalıdır sorusuna cevap verelim..
       Cilt Temizliği Bakımı Nasıl Yapılır, Yapılmalıdır?
Cildimizin temizliği cildimizin canlı, genç, dinamik ve sağlıklı görünmesi için mutlaka yapılması gereken önemli bir bakım türüdür. Peki Cilt bakımı ve temizliğini ne şekilde yapmalıyız, gündelik makyajın temizlenmesi cildimizin ışıldaması ve de tazeliğinin korunması için vazgeçilmeyen aşamadır. Kolaylıkla ve de az zamanda yaptığımız bu işlemle cildimize canlılığı ve de sağlığı kazandırdığımız gibi, dış faktörlere karşı da kendisini koruması için yardım sağlar. Sabahları ve de akşamları temizlenmemiş cildimiz donuklaşır, hassaslaşır ve de dış faktörlere karşı da dayanıksızlaşır. Gündelik yapılan cilt temizliğimiz cildimizin fizyolojik dengesinin de korunmasının sağlanması bakımından oldukça mühimdir.
Cildimizin temizliğini yapabilmek için, cildimizin ihtiyacı ve eğilimine uygun şekilde ve de paketlenmiş bir sürü temizleyen ürünler bulunmaktadır. Bunlar sütler ile losyon, jel, yağ, makyaj temizleyen mendillerdir. Temizleyicilerin çoğunda içerilerinde var olan aktif maddeler aracılığıyla cilt bakımı yapar, tahrişleri, kızarıkları, kırışıklığı önleyip, cildimizi yatıştırıcı özelliklere sahip olurlar. Suyla cilt temizliği; su ile temas etmeyi seviyorsanız, suyla durulana jeller ya da köpüklü kremler kullanın. Çeşme suyu, oldukça temiz olsa da, bir başına kirleri ve de makyajın artıklarını çıkarmaya yetmez. Yüzümüzü durulamada ılık suyu kullanmalıyız. Ilık suyun cildimizin ısısına yakın olması yüzünden cilt temizleyicilerinin yağlar ile kiri daha güzel eritmesinde yardımcıdır. Yüzümüzü ılık suyla güzelce durulayın ardından soğuk suyla şok uygulamalıyız, bu sayede gözeneklerimiz sıkılaşır, cildimize canlılık gelir. Cildimizi temizlememizin hemen ardından kurulamalıyız. Suyun buharlaşması cildimizin nemini yok edebilir.

   Sabun ile cilt temizliği;
       Sabun ciltteki nem miktarını ortadan kaldırdığı kuruttuğu için cilt bakımı için pek önerilen bir bakım aracı değildir. Kuruyan cilt dayanıksız olur, tahrişe ve çizgilerin oluşmasına daha eğilimli hal alır. Bu sebepten sabun olmayan temizleyicilerin tercih edilmesi lazım.

    Jeller ile cilt temizliği;
       Jeller ağır yapıları olmamasından dolayı özelliklede karma ile yağlı olan cilt yapıları açısından uygun olur. Cildimizi yıpratmayarak ve de kurutmayarak derinlemesine temizlemektedir.
Kimisinde yatıştıran ve de antibakteriyel maddeler bulunmaktadır. En doğru uygulama şekli, ufak ve de yuvarlak olan bir yüz fırçasının kullanımıdır. Yüz fırçasını ıslatıp çok olan suyu silkip attıktan sonra, leblebi kadar jel fırça üzerine konulduktan sonra, yüzümüzün tamamında minik ve de yuvarlak hareketler şeklinde uygulayınız. Yüzümüzde sivilce bulunuyor ise yüz fırçasını değil parmaklarımızı kullanmalıyız. Yüz fırçası sivilcelerimizin dağılmasını sağlayabilir. Yüz fırçanız bulunmuyor ise kocamızın ya da babamızın kullanmamakta olduğu tıraş fırçasının iyice temizlenmesinden sonra onu yüz fırçamız yapabiliriz.

    Krem ile cilt temizliği;
      Kuru olan ve nazik ciltler için uygun olur. Besleyen ve de yumuşatan maddeleri içerirler, bu sebeple de koyu kıvamlıdırlar. Bununla birlikte yatıştırıcılar ve de kızarıklıkları önleyen maddeleri içermekte olan temizleyici kremler ise, kuru cilde konforla ferahlık verir.

     Makyaj çıkarıcı su ile cilt temizliği;
         Makyaj yapmayanlar ya da oldukça az makyaj yapanlarımız için ideal ürünlerdir. Alkol içermeyen ve de renksizdirler, yapıları hafif olur, tüm cilt tiplerine ve de cildimizin PH dengesine uygun olurlar.
Durulamaya gerek olmaz, pamuk yardımıyla yüzümüze ve de boynumuza uygulamamız yeterli olacaktır. Temizleyen ve de yatıştıran nebati özler ile zenginleşmeleri sayesinde cildimize sıkı, güçlü, ışıltılı bir yapı kazandırırlar.

     Makyaj çıkarıcı süt ile cilt temizliği;
           Aşırı makyajın cildimizi yıpratmasına engel olarak çıkarılmasın da oldukça faydalıdır. Cildimizin tipine uygun, farklı içerikleri olanlar bulunmaktadır. Akışkan yapısıyla yumuşakça bir temizlenme sağlamaktadır. Yüzümüz ile boynumuza pamuk yardımıyla ya da parmaklarımızla uygulayabiliriz. Uygulamanın ardından süt artıklarının temizlenmesi için toniğimizi uygulamalıyız. Makyaj çıkaran yağlarla cildimizi temizlemek ağır ve des suda akmayan makyaj uygulayan bayanlar açısından uygun olur. Dayanıklılık oranı fazla ve de yağlı rujların, suda akmayan rimellerin, tamamen çıkmasını sağlayan tek temizleyicidir. İsimleri yağda olsa kuru ile tüm cilt yapılarına uygun olurlar. Nem kaybını önler. Çoğunlukla gerçek yağlarda anti age maddeler ile yatıştıran ajanlar zengindir. Cildimize saten gibi görüntü ve de yumuşaklık sağlarlar.
Makyaj çıkarıcı mendillerle cilt temizliği;
Fazla makyaj yapmayan ve de az zamanı olan bayanlar için ideal olurlar. Temizleyen ajanlar ile nemlendirilen, alkol olmayan mendilleri gözlerimiz dâhil, yüzümüzdeki ve de boynumuzdaki makyajın çabukça ve de yumuşakça silinmesini sağlar. Özeklikle de yolculuk için çok pratik olur. Bir sürü çeşitleri bulunur, kuru ciltlere krem içerikli olan, narin ciltlere yatıştıran etkisi olan, nemlendirici olan gibi. Dikkat edilmesi gereken kullanımın ardından kurumamasını sağlamak açısından kutusunu ya da paketini güzelce tekrar kapatmalıyız.

    Göz makyajının temizlenmesi;
         Göz makyajı temizlemek için kullanılan pamuğu temizleyicimizle ıslatırız. Gözlerimizi kapatıp, yavaşça ve de nazikçe bastırmadan kirpiklerimizin kökünde uçlarına doğru rimelimizi çıkarırız. Kirpiklerimizin rimelden tamamıyla temizlendiğinden emin olunca, göz kapaklarımızı içerden dışarıya doğru temizleriz. Makyajı sütle ya da yağla çıkarıyorsak su ile durulamalıyız. Göz makyajımızı temizlerken hareketlerimizde sertlikten ve de yıpratıcılıktan kaçınmalıyız. Gözümüzün etrafındaki derimiz oldukça incedir ve de hassas olduğu için çabuk tahriş olup, kırışıklıkta oluşabilir. Gözlerimizdeki makyajı tamimiyle temizledikten ve duruladıktan sonra kâğıt mendille ya da yumuşacık havlu ile güzelce kurulamalıyız. Islaklık cildin nemsizliğine sebep olur. Kimi temizleyicilerin ardından tonik uygulanması gerekmektedir. Tonik cildimizin yapısına göre farklı, farklı hazırlanır. Temizleyicinin artıklarının alınmasını, gözeneklerinin sıkışmasını sağlar.

CİLT BAKIMI


Kimimizin cildi kurudur, bazılarımızın yağlı, büyük çoğunluğumuzun karmadır. Tabii bu sıfatlar alnımızda yazmaz. Ayrıca bu cilt tipleri her zaman tek bir özellik içinde sınırlı kalmaz.
Biz bunları zorunlu olarak böyle sınıflasak da, gerçek hayatta biraz daha karmaşık, anlaşılması daha güç ciltlerle karşılaşırız. Cildimize bakmak, korumak, geliştirebilmek için onu iyi tanımalıyız. Biliyorsunuz, cilt bakım ürünleri hiç de ucuz değildir. Bu bizim zaafımız, hepimiz razı geliyoruz. Her birimiz kendi gücümüz oranında ciddi bir bütçeyi bu ürünlere ayırıyoruz. Ama doğru seçim yapmamışsak, pek yararını göremiyoruz. Üstelik faydası bir yana, bize zararlı bile olabiliyor. Cildimizin güzelleşmesini beklerken, yepyeni sorunlarla karşılaşmamıza yol açabiliyorlar. Cilt tipimiz genellikle kalıtsaldır. Buna rağmen zamanla değişebilir. Güneş, çevre kirliliği, kapalı mekanlarda yaşamak, kaloriferlerin havayı kurutması, sağlıksız beslenme, yanlış sabunlar, kalitesiz veya yanlış bakım ve makyaj ürünleri, en güzel, en normal cildin bile bozulmasına yol açabilir.
Cilt tipi zamanla değişebilir
Günlük bakım ürünlerinizi ve makyaj malzemelerinizi seçerken dikkatli olun. Cildin değişkenliğini ve hassasiyetini dikkate alın. En iyisi, ürünleri tek tek alın ve cildinize iyi gelip gelmediğine hemen karar vermeyin. En kaliteli kremleri kullandığınızı düşünürken, bir bakarsınız ki, cildiniz tepki göstermeye başlamış! Kuşkusuz bu değişimleri, tepkileri, etkileri en iyi kendiniz takip edebilirsiniz. Bugünkü yazımda, cildinizi anlamanız ve ona daha iyi bakmanız için bazı temel bilgiler vermeye çalışacağım. fondötenleri tercih edin.

Kuru Cilt
Özellikleri: Kuru ciltte yağ ve ter salgılaması son derece sınırlıdır. Böyle ciltler, yıkandıktan sonra gerilir, kolayca kızarır. Kırışmaya çok müsaittir. Özellikle göz çevresi erken yaşta kırışır. Cilt yüzeyindeki aşırı kuruluk, cildi bakterilere karşı koruyan asit mantonun dengesini bozar. Bu nedenle, kuru ciltler çok hassas olur. Kalıtımdan başka, hormonal sorunlar, özellikle menapoz ve guatr hastalığı, cildin kurumasından sorumlu olabilir. Bunların yanı sıra, güneşlenme merakı, yeteri kadar su içilmemesi, aşırı soğuk ve sıcak hava, hatalı bakım ürünleri de cildin kurumasına yol açar.
Bakımı: Uygun bir nemlendirici ve gece kremleri, kuru ciltleri rahatlatır, besler ve dengeler. Bu tip ciltlerde yüzde 15-30 oranında yağlı kremler kullanılabilir. Özellikle hayvansal ya da bitkisel yağlar içeren, mineral veya kollajen benzeri ürünler, C-E vitaminleri, Qenzim-10, östrojen, soya yağı ve yeşil çay katkılı nemlendiriciler, kuru ciltleri çok rahatlatır. Öte yandan bol su içilmesi ve sert temizleyicilerden, sabun ve şampuanlardan sakınılması gerekir. Makyaj yaparken cildinizi daha fazla kurutmamak için yağ veya su bazlı fondötenleri tercih edin.

Yağlı Cilt
Özellikleri: Hem soluk, hem de parlak görünürler. Geniş gözenekleri, siyah noktaları ve benekleri ile sivilce oluşumuna müsaittirler.
Bakımı: Yağlı ciltle baş etmek zordur. Bu konuda yapılan en büyük yanlış, yağlı ve akneli ciltleri nemsiz bırakmaktır. Oysa bu tip ciltlerin yağını dengelerken, nemini korumak çok önemlidir. Güneş ise cildinizi kurutmaktan başka işe yaramaz. Akneli dönemlerde cildinizde kalıcı lekeler bırakabilir. En iyi dostunuz sprey şeklindeki yağsız güneşten koruyuculardır. Sabun yerine temizleme losyonlarını kullanabilirsiniz. Sabunlar risklidir. Sabundan vazgeçemiyorsanız aşırıya kaçmayın, ılık su kullanın ve cildinizi izleyin. Kuruma başlarsa üründen vazgeçin. Yağsız (oil-free) ürünlerde nem çekici ve koruyucu maddeler bulunur. Yağ oranını dengeleyen (oil-control) ürünlerde ise pudra, kil veya polimer bulunur. Bunlar cildin fazla yağını emer.

Karma Cilt
Özellikleri: En sık rastlanan cilt tipibudur. Çoğu insanın cildi, karma cilde yakındır.İsminden de anlaşılacağı gibi yağlı ve kuru cildinkarışımıdır. 'T' bölgesi; yani alın, burun ve çenebölgesi yağlı, göz çevresi ve yanaklar ise kurudur.
Bakımı: Karma ciltler için uygun bakımürünlerini bulmak zordur. Dengesi çabukbozulur. Örneğin, ağır bir nemlendiricikullanıldığında cilt hemen sivilcelenir. Tahrişedici bir temizleyici kullanılırsa, yanaklardapullanma başlar. En doğru çözüm, yağlı ve kuru bölgeler için ayrı ürünler kullanmaktır.
Banyoda inci taneleri sayesinde güzelliğinize tekrar kavuşacaksınız! Uygulaması kolay olan bu yeni aromaterapi yöntemi sayesinde günlük stresinizden kurtulabileceksiniz. Banyolarınızın yeni trendi; banyo incileri...

Stresli ve yorgun bir günün sonrasında yapılan güzel bir banyo günün yorgunluğunu atmanın tek yolu. Eskiden bir vücut şampuanı ile geçiştirdiğimiz hijyen ve rahatlama ihtiyacı şimdi banyo incileriyle hem banyo yapıp hem de kendi kendinize aromaterapi uygulamanızı sağlıyor.
Kolay uygulanabilen bu doğal aromaterapi yöntemi, yorucu bir günün sonunda stresten kurtulmanızı sağlıyor. İçerisinde bulunan hoş kokulu doğal yağ özleriyle rahatlamanızı sağlayan bu ürünler şimdi banyoların yeni trendi. Misket şeklindeki bir ya da iki kapsülün küvet suyunun içine atılmasıyla kullanılan banyo incileri vücudu nemlendirme özelliğine de sahip. Misket şeklindeki kapsüllerde oluşan banyo incilerini aynı zamanda güzel bir banyo sonrası tüm vücudunuza krem gibi sürerek de kullanabilirsiniz.
Kokusu uzun süre etkili olan banyo incileri, doğal meyve ve bitki özlerinden oluşuyor. Hindistan cevizi, yulaf sütü, şeftali, kayısı, böğürtlen, frambuaz, mandalina, tutku meyvesi, vanilya, incir, fıstık, kakao, domates, yeşil elma, sedir ağacı gibi birçok seçenekte sunulan banyo incileri günlük hijyen ihtiyacını karşılıyor.
Doğal bir aromaterapi yöntemi olan bu ürünler hoş kokuları ile ruhsal bir rahatlama sağlıyor. Aynı zamanda banyonuzda renkli bir aksesuar olarak da kullanabileceğiniz bu ürünler vücut bakımına ve banyosuna önem veren birçok kadının gözdesi.

MAKYAJ YAPMANIN SIRLARI


Makyaj yapmayan kadın var mı? Kimi ara sıra, kimi her gün; kimi bolca, kimi belli belirsiz ama illaki makyaj yapar. Elbette, makyajın vazgeçilmez beşlisi de yakından tanınır; fondöten, pudra, allık, rimel ve ruj.

Fondöten, pudra, allık, rimel ve ruju doğru uygulama teknikleri nelerdir? Renk seçiminde nelere dikkat etmek gerekir? İşte size profesyonellerden makyaj sırları.

FONDÖTEN
       Fondöten, yüzünüze pürüzsüzlük sağlar ve onu makyaja hazırlar. Düzgün görünümlü bir ten ve makyajda başarılı bir sonuç için fondöten seçimi çok önem taşır.
       Kullandığınız fondötenin yapısı ve rengi cildinizin tipine ve rengine uygun olmalı; cilt renginizden daha açık bir fondöten rengi seçmek daha doğru olur.
       Fondötenin her zaman temiz ve nemlendirilmiş cilde uygulanması gerekir.
       Uygulama
  Kompakt fondöten dışında tüm fondötenleri sürerken parmak uçlarınızı kullanın. Elin ısısı fondötenin akıcılığını artırdığı için hem cilde yedirmek daha kolay olur hem de dayanıklılığı artar. En önemlisi daha doğal bir görünüm sağlar.
  Fondöteni alnınıza, burnunuza, yanaklarınıza ve çenenize benek benek sürün. Az miktar ile başlayın, gerekirse ilave edersiniz. Çok fazla miktar, sürülmeyi zorlaştıracağı gibi maske etkisi de yaratır.
  Cildinize parmaklarınızla basınç uygulayarak ortadan kenarlara doğru tüm yüzünüze yayın. Boyun ve kulaklara doğru rengi iyice yedirin.
  Yüzde renk bütünlüğü sağlamak için göz kapaklarınızın üzerine ve gözün alt kısmına da ( kirpiklere değmeden ) sürün.
  Profesyonel bir sonuç istiyorsanız, nemli bir sünger ile yüzün dışına doğru fondötenin üzerinden geçin.
  Diğer uygulamalara geçmeden önce fondötenin cildinize iyice oturması için bir süre bekleyin.
       Fondöteni yeni sürmenize rağmen sivilce veya göz altı halkaları tam kapanmamış olabilir. Bir kapatıcı ( concealer ) ile bu hataları düzeltmek gerekir.
       PUDRA
       Pudra, makyajın vazgeçilmezidir. Teni matlaştırır, bütünlüğü sağlar ve fondöteni sabitler. İki türü vardır: Toz pudralar, çok ince ve hafif bir yapıya sahiptir; fondöteni matlaştırır ve şeffaf bir görünüm sağlar. Kompakt pudralar ise, taşınma ve kullanım kolaylığından dolayı daha çok tercih edilir. Makyajı sabitlemek ve gün boyu rötuş yapmak için idealdirler; toz pudralara göre daha pudralı bir sonuç verirler.
       Uygulama
  Toz pudra kullanıyorsanız uygulama için pudra ponponu tercih edin. ( Ponpon yoksa, bir pamuk pedin arasını açıp biraz toz pudra koyarak geçici bir ponpon yapabilirsiniz. )
  Pudrayı hafif vuruşlarla, tüm yüzünüze uygulayın. Daha sonra, büyük bir fırçayla fazlalıkları alın.
  Kompakt pudra için fırça kullanmak en uygunudur. Pudrayı uygularken fırçayı yüzünüzde hızlı hareketlerle sağdan sola ve yukarıdan aşağıya dolaştırın. Böylece pudra yüzünüze eşit olarak dağılacaktır.
       ALLIK
       Allık, yüze mutlu bir görünüm verir ve cilde canlılık kazandırır.
       Göz ve dudaklar arasındaki renk dengesini koruduğu için seçtiğiniz rengin ruj renginizle uyumuna özen gösterin.
       Uygulama
  Gülümseyin ve allığı yanağınızın en yüksek noktasına sürün.
  Yoğun görünmemesi, ayrı bir bölüm gibi durmaması için rengi azar azar ve fırçadaki fazlalıkları üfleyerek uygulayın.
  Yüzün dışına doğru, dairesel ve hafif hareketlerle uygulamayı sürdürün.
  Görünümde bütünlük sağlamak için, fırçanızı burun ucu, çene ve alnınıza da hafifçe dokundurun.
  Renginiz çok koyu veya yoğun kaçtıysa ten renginizden daha açık bir pudra ile yoğunluğu azaltın.
       RİMEL
       Rimel, bakışlarınıza yoğunluk, anlam ve güç kazandırır. Yorgun görünümü bir anda yok eder, canlılık verir. Seçtiğiniz rimelin özelliğine göre, kirpiklerinizi uzatabilir, kıvırabilir ya da onlara hacim kazandırabilirsiniz. Seçim sizin!
       Rimelinizin fırçasını düzenli olarak temizleyin. Böylelikle daha önceki kullanımlarınızdan kalmış olan artıklar kirpiklerinizin üzerinde topçuklar oluşturmaz.
       Uygulama
  Rimelin iyi tutması için kirpikleriniz temiz ve kuru olmalı. Eğer lens kullanıyorsanız, rimeli sürmeden önce lenslerinizi takmayı unutmayın.
  Uygulamaya üst kirpiklerden başlayın. Aşağıdan yukarı yani köklerden uçlara doğru fırçayı sürekli döndürerek ilk katı sürün.
  Kirpiklerinizin kurumasını bekleyin, daha sonra ikinci katı uygulayın.
  Alt kirpiklerinize hacim kazandırmak istiyorsanız, fırçayı kirpik diplerinde yatay olarak gezdirin. Eğer uzun görünsünler istiyorsanız, fırçayı dik olarak tutup kirpikleri tek tek boyayın.
  Kirpik fırçası ile fazlalıkları alın ve kirpikleri birbirlerinden ayırın.
  Uygulama sırasında göz çevrenize rimel bulaştırdıysanız bir kaç saniye bekleyin ve bir pamuklu çubuk yardımıyla temizleyin.
       RUJ
       Makyajı tamamlayan son dokunuştur. İyi uygulanmış bir ruj yüzünüzü anında canlandıracak hatta gözlerinizin parlaklığını bile vurgulayacak güçtedir. Renk seçiminiz zevkinize, kıyafetinizin rengine ya da moda renklere göre değişse de dudaklarınızın biçimini de göz önünde bulundurmalısınız.Dudaklarınız dolgunsa, yumuşak tonlarda mat rujları tercih edin. İnce ise, koyu renkli parlak rujlar kullanın.
       Uygulama
  Rujunuza uygun renkte bir dudak kalemi ile ortadan uçlara doğru dudaklarınızı çevreleyin. Dudak kaleminizin ucu iyice açık olmalı.
  Dudağınızın her tarafını kalemle doldurun. Böylece hem rujunuzun ömrü uzayacak hem de silinmeye başladığında dudaklarınız cansız görünmeyecektir.
  Artık rujunuzu sürebilirsiniz. Uygulamayı fırçayla yaparsanız daha iyi sonuç alırsınız.
  Kalıcılığını artırmak için ilk katı sürdükten sonra fazlasını kağıt mendille alın ve ikinci katı sürün.
  Işıltılı görünüm için, dudaklarınızın tam ortasına renksiz bir parlatıcı dokundurun.

20 Şubat 2012 Pazartesi

KEPÇE KULAK ESTETİĞİ-AMELİYATI


Kepçe kulak estetik ameliyatına geçmeden önce konunun özüne inerek makalemize oradan başlayalım.

Kulak, sesleri algılamamızı sağlayan işitme organımızdır. Çevremizle iletişim içinde olmamızda büyük bir paya sahiptir ve iç kulak, orta kulak ve dış kulak olmak üzere 3 ana bölümden oluşmaktadır.

Kulak kepçesi ise dış kulağı oluşturan, gelen sesleri toplayan ve orta kulağa geçmesini sağlayan bölümdür. Buradan Orta kulak, gelen bütün ses titreşimlerini alarak iç kulağa iletir. İç kulak da bu ses titreşimlerini sinirlerin iletebileceği sinyallere çevirerek beyine aktarılmasını sağlar. İşte Bu mekanizma sayesinde sesleri algılarız.

Aslında Kulak kepçesinin işitme yönünden bir önemi yoktur, sadece seslerin geliş açısını anlamamızı sağlamaktadır. İşlev bakımından hayatımızda önemli bir yere sahip olan kulak, estetik bakımdan da önemli bir yere sahiptir.

Kulaklarda çeşitli deformiteler görülebilir. Örneğin hiç gelişmeyen kulak şekli, şekli bozuk olan kulak şekilleri gibi. Bunlar içersinde en çok şikâyet edilen kulak şekil bozukluğu kepçe kulak yani diğer adıyla yelken kulak deformitesidir.

Kepçe kulak şekil bozukluğunda asıl sorun, kulağın baş ile arasındaki açının olağan açısından daha geniş bir açıya sahip olmasından kaynaklanır. Kepçe kulak sorununda kulak normal kulaklara nazaran daha açık durmaktadırlar. Halk arasında söylentilere bakılırsa kişinin kepçe kulak olmasında anne karnında yanlış duruşu veya doğduktan sonra yastığa yatarken kulaklarını kepçe yapacak şekilde yanlış yatış pozisyonundan kaynaklandığı savunulur. Aslında bu son derece yanlış bir söylentidir.

Bunun yanında kulak kepçesinde yer alan kıkırdakların kıvrımlarının çok belirgin halde olmaması, kulak kepçesinin iç tarafının kıvrımsız olması yani kaşık gibi görünmesi de kulağa estetik açıdan kötü bir görüntü verir.


Kulak şekli, doğuştan itibaren gelişmeye başlar ve genelde 6 yaşında gelişimini artık tamamlamıştır. Bir çocuğun 7 yaşında ilkokula başladığını düşünürsek, .ocuk 7 yaşında okul vasıtasıyla sosyal hayata girmiş olur. Kulakları kepçe olan bir çocuk da bu durumdan ilk yakınmalarını ilkokula başlar başlamaz yaşamaya başlar. Çocuklar arasında kepçe kulak diye alay konusu olmak çocuğun psikolojisini bozmaya yeterlidir. Bu sebeple çocukta kepçe kulak ameliyatı yaptırmak okul çağı öncesinde verilecek doğru bir karardır. Fakat bu kararı almak için çocuğun anne ve babasının kararı, onayı gerekir. Ancak ne hikmetse birçok anne ve baba çocuklarının okul zamanında kepçe kulakları yüzünden yaşayacağı psikolojik sorunları düşünmezler veya öneminin farkına varamazlar. Bu sebeple çocukluk çağında kepçe kulak ameliyatı olamayanlarda ileriki yaşlarda rahatlıkla kepçe kulak estetik ameliyatı olabilirler

Kepçe kulak ameliyatı diğer bir ifadeyle otoplasti ameliyatı, çocuklarda genel anestezi yöntemi kullanarak yapılır. eğer daha ileriki yaşlarda bir yetişkine kepçe kulak ameliyatı yapılacaksa kulaklara lokal anestezi yöntemi uygulanarak da yapılabilir. Küçük çocuklarda kepçe kulak ameliyatının yapılmasının asıl sebebi çocuğun ameliyat esnasında huzursuzlaşıp estetik cerraha zorluklar çıkarabileceği riskini ortadan kaldırmaktır.


Estetik kepçe kulak ameliyatı, kulak kepçesinin hemen arka tarafından yapılır. Bu sebeple estetik kepçe kulak ameliyatı sonrasında kulakta görülen bir dikiş ya da ameliyat izi yoktur. Zaten atılan dikişlerde kendiliğinde eriyen dikişler ve dolayısıyla sonradan gidip birde dikişleri aldırma zahmetine girmemiş olursunuz.


Estetik kepçe kulak ameliyatı, bir kulak 15 dakika sürmektedir. Doğal olarak da her iki kulak kepçe ise toplam süre 30 dakikadır.


Kepçe kulak ameliyatında, kulak kıkırdaklarında olması gereken kıvrımlar inceltiliyor ve böylece daha kolay kıvrılabilir hale geliyor. Kıkırdaklara kalıcı iç dikişler atılıyor ve böylece kıvrımlar oluşturulmuş oluyor ve bu iç dikişler sayesinde kulağın kepçesi arkaya doğru yatırılıyor.


Kepçe kulak estetik ameliyatı lokal anestezi ile yaptırmış iseniz ameliyatınız bittikten sonra evinize gidebiliyorsunuz ve lokal anestezinin etkisi ortalama 3-4 saat sonra geçiyor. Lokal anestezinin etkisi geçince hafif de olsa bir ağrı hissetmeye başlıyorsunuz. Ancak doktorunuzun verdiği ağrı kesicilerle bu ağrıları etkisi hale getirebiliyorsunuz.


Kepçe kulak ameliyatı bitiminde kulaklarınızı bandaj ile doktorunuz sarıyor ve 3 gün bu bandajları çıkarmıyorsunuz. 3 gün sonra doktorunuza kontrole gidiyorsunuz ve doktorunuz o zaman bu bandajları kulaklarınızdan çıkarıyor. Bu bandajlar açılana kadar 3 gün banyoya girmiyorsunuz. Bandajlarınız açıldı gün banyo yapabilirsiniz. Ameliyat sonrası kulaklarınızda şişme ve morartılar olacaktır. Bu normal bir durumdur. Bu şişlikler ve morarmalar ortalama 5-7 gün içinde yavaş yavaş azalarak tamamen geçecektir. Kepçe kulak ameliyatından sonraki ilk 3 ay kulaklarınızı darbelerden, kıvrılmasını sağlayacak yatış pozisyonlarından, çekmelerden kesinlikle korumanız gerekiyor. Çünkü bu tür hareketler kulak kıkırdaklarınıza atılan dikişlerin yırtılmasına, kopmasına neden olur. Doğal olarak da kıkırdaklardaki iç dikişler yırtılır ya da koparsa kulak eski kepçe haline dönecektir. Kulak sağlığınıza zarar vermese de yaptırdığınız kepçe kulak ameliyatı boşa gitmiş olacaktır ve yeniden kepçe kulak ameliyatı olmanız gerekecektir. Kulağın kıkırdaklarındaki bu dikişler 3 ay içinde kaynamış olacaktır bu sebeple 3 ay sabredin ve kulaklarınızı dikişlerin atmaması için koruyun. 3 aydan sonra iç dikişler kaynayacağı için artık dikişlerin atma durumu, yırtılma durumu olmayacaktır.

Kepçe kulak ameliyatı 30 dakikada bitirilmesi, ister genel anestezi ister lokal anestezi ile yapılıyor olması, hiçbir ameliyat izi bırakmıyor oluşu ve istenilen sonuca çok kısa sürede ulaşılıyor olması sebebiyle çok sık tercih edilen bir estetik ameliyat türüdür.

İple Kepçe Kulak Estetiği

Kepçe kulak estetik ameliyatına alternatif olarak geliştirilen iple kepçe kulak estetik ameliyat türü vardır.

İple çekilen estetik kepçe kulak operasyonu, diğer kepçe kulak ameliyatına nazaran daha basit bir estetik uygulamadır ve bu yüzden birçok hasta için daha cazip bir alternatiftir. Ancak iple çekme yöntemi ile yapılan kepçe kulak ameliyatları biraz daha risklidir zira zamanla esneme yapma ve eski kepçe kulak görünümüne dönme riski vardır.

ALIN GERME ŞAKAK KALDIRMA AMELİYATLARI


lın bölgesi yaşınızın da ilerlemesi ile zamanla yorgun düşer ve kırışmaya sarkamaya başlar. Kaşların üzerine yığılmış alın, sizi olduğunuzdan da yaşlı, yorgun, sinirli bir görünüme sokar. Alın germe ameliyatı ile alın bölgesinin yüzünüze verdiği bu ifadeden kurutulabilirsiniz. Alın germe ameliyatı yaptırdığınız zaman alnınızdaki kırışıklıklar, aşağıya doğru sarkmış alın derisi, göz kapaklarınızdaki aşağıya sarkmalar ve göz kenarlarınızdaki kay ayağı denilen çizgiler yok olur.

Alın germe ameliyatları genelde tek başına yapılmaz. Göz kapağı ameliyatı ile birlikte yapılması daha sağlıklı sonuçlar verir. Alın germe estetik ameliyatı genel ya da lokal anestezi ile sedasyon kombinasyonu olarak uygulanır. Ortalama 1 ila 2 saat içinde alın germe ameliyatınız bitmiş olur, ancak ek estetik operasyonlar yapılacaksa bu süre daha da uzayabilir. Alnınızda saçlı derinin başladığı yerden 4 cm lik kesiler yardımıyla yapılan alın germe ameliyatı, kesilerin saçlı bölgeden yapılması sayesinde ameliyat izi olmaz.

Alın germe ameliyatından 5 saat sonra anestezinin etkisi geçmiş olur ve doktorunuzda uygun görürse evinize gidebilirsiniz. Ameliyat sonrası ilk bir hafta ağrı ve sızılarınız olacaktır. Bu durumda doktorunuzun verdiği ağrı kesicileri içerek şikâyetlerinizden kurutulabilirsiniz. Yüzünüzde morluklar ve şişlikler oluşacaktır. Bu sizi korkutmasın zira doğal bir durumdur ve bu duruma en fazla 10 gün kadar katlanmak zorunda kalırsınız. www.kadinlarsitesi.com

Alın germe ameliyatınızdan sonra ilk 1 hafta otururken, yatarken başınızı dik tutacak şekilde yastıklarla ensenizi desteklemelisiniz. Bu yüzünüzdeki morlukların ve şişliklerin daha hızlı geçmesini ve ağrılarınızın yok olmasını sağlayacaktır. Ameliyat sonrasında ilk 3 ay yüzünüzü yıkarken sarsıcı ovalamalardan, kalitesiz ve ağır makyaj malzemelerinden, darbelerinden korumalısınız.

GÖZ KAPAĞI ESTETİĞİ


Göz kapakları kişinin yaşlanma belirtilerinden en çok nasibini alan bölge.  Söz gelimi, yüz bölgesinde başlayan cilt sarkmaları, çizgiler, kırışıklıklar ilk önce göz kapağına etki eder. Göz kapağının derisi çok ince olduğundan ve işlevi gereği çok hareket ettiğinden erken deformasyona uğraması, erken kırışması, erken aşağıya doğru sarkması kaçınılmaz oluyor.

Alın çevremiz yaşımız ilerdikçe yer çekimine yenik düşer ve aşağıya doğru inmeye başlar. Alın ile birlikte kaşlarımızda göz kapaklarımızın üzerine inerek baskı yaparlar ve böyle göz kapakları hem alın hem de kaşların ağırlığını kaldıramadığı için aşağıya doğru kayar.

Göz kürelerimizi çevreleyen, yağ torbalarını alt göz kapaklarımızdan ayıran, bir nevi bariyer görevi gören elastik bir zar sayesinde göz kapaklarımız estetik olarak sorun yaratmayacak bir görüntü verir bize. Ancak yaşımızın ilerlemesi ile birlikte koruyucu bu elastik zar gevşemeye başlar gücünü kaybeder ve artık yağ torbalarını taşıyamayacak duruma gelir.Sonunda da yağlar dışarıya taşar ve ”göz torbaları” dediğimiz sorun ortaya çıkar.Yani göz torbalarımızın olmasının sebebi göz kapaklarımızda fazla yağ birikmesi değil burada bulunan bariyer görevindeki elastik zarın zayıflamasıdır.Bu elastik zarın düzeltilmesi yağ torbalarından kurtulmamızın tek çaresidir.

Bedenimizdeki en ince deri olan göz kapakları derisi, altındaki kaslara yapışık halde bulunur ve bu kasların her hareketinde yani gözlerimizi her açıp kapattığımızda bu kaslar hızla çalışır ve kaslara yapışık olan çok ince göz kapağı derisi kırışmaya ve sarkmaya başlar.Gözlerimizin yanlarındaki ”kazayağı” dediğimiz kırışıklıkların oluşma sebebi de budur zaten.

Başarılı bir göz kapağı ameliyatı olmamız nelere bağlıdır?

Göz kapaklarımız yüzümün hemen hemen bütün alanından etkilenerek sarkmaya, kırışmaya başladığı için göz kapağı ameliyatına bir bütün olarak yaklaşılması gerekir. Yani göz kapağı sarkmasına, kırışmasına sebep olan yüzdeki bütün alanlar gözden geçirilmelidir.

İlk önce gözlerimizin altında yanağımıza doğru inen derin bir çukur varsa önce bu çukur alan doldurulmalıdır.Çünkü standart alt göz kapağı estetikleri bu probleme çözüm getirmez aksine bu çukurluk sorununu derinleştirebilirde. Bu çukur bölge, gözaltı torbalarındaki yağların aşağıya doğru indirilmesi ve yanakların yukarıya doğru kaldırılması ile yok edilmelidir. Böylece elmacık kemiklerimizden alt göz kapaklarımıza doğru dümdüz bir görüntü oluşur buda bizim daha genç bir görünüme sahip olmamız için mecburi kuraldır.

Yanaklarımızda ciddi derecede bir sarkıklık varsa öncelikle bu sorunda mutlaka düzeltilmelidir..Bunun içinde endoskopik yöntemler kullanılabilir,yanaklar kaldırılabilir veya göz kapağı ameliyatı yapıldığı sırada orta yüz bölgesini yukarıya doğru çekmek mümkündür.

Yine başarılı bir göz kapağı ameliyat sonucuna kavuşmak istiyorsak alın çevremizi de mutlaka değerlendirmeliyiz.Örneğin alın ve kaşlarımız gözlerimizin üzerine yığılmışsa bunlar düzeltilmeden direk göz kapağı ameliyatı olmamız bir şey ifade etmez.  Önce alın kısmımızdaki deforme kaldırılmalı, gerdirilmeli sonra kaşlarımızla orantılı konuma getirtilmelidir.

Bu tip sorunlar var ise ve bu sorunlar ortadan kaldırıldıktan sonra göz kapağı ameliyatına geçilirse, göz kapağındaki sadece deri ve kaslara müdahale edilerek fazlalıkları alarak ortaya çok başarılı bir sonuç çıkacaktır.

Göz kapağı ameliyatında bizi neler bekliyor?

-Göz kapağı ameliyatında tercihe göre lokal anestezi veya genel anestezi uygulanır.
-Ortalama 1 ila 3 saat arasında ameliyat süresi geçiririz.
-Ameliyat ağrılı bir ameliyat değildir ve aynı gün taburcu oluruz.
-Evimize geçtiğimizde ilk birkaç gün sızı olursa hafif bir ağrı kesici yeterli olur.

Gözlerimizde şişme ve morarma bazen 4-5 gün sürer, bazen de 1 haftaya geçer. Bu yüzden ameliyat sonrası işlerimizi ona göre ayarlamamız gerekir zira mor ve şişmiş gözlerle iş ve sosyal hayat içinde yer almak hayli zor olacaktır.

Ameliyattan sonraki 5.gün dikişlerimiz alınır ve bu 5 gün içinde pansuman yapılmaz dikişler alındıktan sonra pansumana geçilebilir.

Göz kapağımıza atılan dikiş yerleri ve dikişin estetik dikiş olması sebebiyle ameliyat sonrası dikiş izi sorunumuz olmaz.

İlk iki haftamızı yavaş yürüyüşlerle geçirebiliriz.Ağır sporlar veya koşu için 3-4 hafta beklememiz daha sağlıklı olacaktır.

Göz kapağı ameliyatımızın net sonucunu 3 ay içinde artık tamamen görebiliriz ve bu etkili sonuç 5 ila 10 yıl kadar devam edebilir. 5 ila 10 yıllık süreç sonrası tekrar ihtiyaç duyulursa gerekli tetkikler sonrası tekrar ameliyat olunabilir.

Her tür estetik ameliyatta olduğu gibi göz kapağı estetik ameliyatında da mutlaka tam teşekküllü bir hastane ortamında ve uzman hekim yada hekimler tarafından ameliyat olmamız gerekiyor.

DUDAK ESTETİĞİ


Dudaklar, yüzünüzün tam ortasında yer aldığı için çok fazla dikkat çeker. Kadını ilk bakışta çekici, seksi bir görünüme büründürebilen kalın ve biçimli dudaklar bütün kadınların hayalidir.

Çekici ve seksi bir görünüme kavuşmanızı sağlayan güzel dudaklar aynı zamanda genç bir görünüm kazanmanızı sağlar. Etrafında çiziler olan ve iç bölümü kırışmış bir dudak yapısı kişiyi olduğundan daha yaslı gösterir. Dudaklardaki pembe kısımlar bazen genetik olarak doğuştan ince yapılıdır, bazen de yaslandıkça incelir ve dolgunluğunu kaybeder. Dudakların yaslanması, yüzün yaslanması ile paralel olarak ilerler. Dudakların seklinde diş yapısı ve çene yapısı büyük rol oynar. Bunların yanında dudağın boyu, kalınlığı, genişliği, dişlerin ne kadar kısmını kapattığı etkenlerde önemlidir.

İdeal görünüşlü bir dudak da alt dudak üst dudaktan kalın olmalıdır ki böylece diş etleri gülümse esnasında görülmemelidir.
Dudaklar, burun ucundan çene ucuna doğru çizilen hayali olarak farz edilen çizginin gerisinde kalmalıdır. Bu hattın önünde görülen abartılı dudaklar, estetik açıdan kötü bir görüntü verir.

Dudak kalınlaştırma için yapılan dudak estetiği ameliyatları iki ana gurupta toplanır. Bunlardan ilki geçici olarak yapılan dudak estetik ameliyatı, ikincisi kalıcı olarak yapılan dudak estetikleridir. Geçici olarak yapılan dudak estetikleri, genelde dudak içine dolu maddeleri ya da yağ enjeksiyonu yapılarak gerçekleştirilir. Kalıcı olarak yapılan dudak estetiği ise, dermofet yağ-deri greftleri, ve suni maddelerle yapılan dolgular sayesinde gerçekleştirilir.

Dolgu maddeleri en zararsız metotlardır, fakat etkisi kısa sürelidir. Dolgu maddeleri enjekte ettirerek dudaklarınızı dolgunlaştırmak isterseniz 6 ay ila 1 yıl sonra dudaklarınız eski haline dönecektir. Dolgu maddelerin genelde tek bir risk ortaya çıkar. Şayet alerjik reaksiyon sorunu yasamazsanız genelde dolgu maddeleri ile 6 ay ila 1 yıl arasında dolgun dudaklarınızla gezebilirsiniz.

Dudak dolgunlaştırmak için yapılan yağ enjeksiyonları da aslında geçici yöntemlerden biridir. Çünkü değişen miktarlarda enjekte edilen yağ zamanla erir. Bu nedenle işlemin tekrar edilmesi gerekir. İki üç seans devam eden yağ enjeksiyonu genelde % 30-40 oranlarında kalıcı hale gelebilir. Üstelikte zaman içersinde eriyen yağlardan arta kalan yağlar dudaklarda sekil bozukluğuna da sebep olabilir. Yani dudak içine enjekte edilen yağlar aynı anda aynı oranda erimiyor. Şekil bozukluğunu düzeltmek için tekrar bir yağ enjeksiyonu gerekir.

Dudakları kalınlaştırmak, dolgunlaştırmak için son yıllarda reaksiyona sebep olmayan dolgu maddeleri üretmek adına son yıllarda büyük çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar içinde en zararsız ve en iyi sonucu veren Hyaluronik asit dolgusudur. Hyaluronik asit, vücut dokularında bulunan mevcut yapı taşlarından biridir. Dudakları dolgunlaştırmak amacıyla yaygın olarak kullanılır. Vücutta zaten mevcut olan bir madde olduğu için, hyaluronik enjeksiyonları istenmeyen bir reaksiyona sebep olmaz. Ancak bu enjeksiyonun da kalıcılığı ortalama 6 ila 12 aydır ve etkisi geçtiğinde tekrar yapılması gerekir. Buna rağmen diğer dudak dolgunlaştırıcı yöntemlere nazaran ucuz ve kolay bir yöntem olduğu için en çok başvurulan dudak kalınlaştırma yöntemlerinden biridir.

Diğer bir dudak kalınlaştırıcı suni madde ise Gortex isimli dolgu maddesidir ve bu malzeme sayesinde yapılan dudak dolguları kalıcıdır. Dudak kenarlarından küçük kesiler yapılır ve bu kesilerden içeriye yerleştirilir. Konulduğu şekilde kalır ve zamanla seklini kaybetme riski yoktur. Ancak zamanla dudağı delip, dışarı çıkabilme riski en önemli dezavantajıdır. www.kadinlarsitesi.com

Dudak dolgunlaştırmak için uygulanan diğer cerrahi metot ise dudak mukozasını yani dudağın pembe olan bölümünü, ileriye doğru iterek kalın ve dolgun bir görünüme kavuşmasını sağlayan ameliyatlardır. Bu yöntem sayesinde en iyi ve kalıcı sonuçlar elde edilmektedir. Lokal anestezi ile yapılan bir dudak kalınlaştırma ameliyatı olup 5 günde tamamen iyileşir.

Dudak estetikleri her zaman kalın dudaklara sahip olmak için yapılmaz, bazen de normalden çok daha kalın dudakları daha ince göstermek için de yapılabilir. Kalın olan dudakları inceltmek için dudağın pembe bölümünden bir kesi açılır buradaki yağ dokuları çıkarılır ve dikiş atılır. Dudak küçültme ameliyatı da lokal anestezi yöntemi ile yapılır. Ameliyat sonrası oluşan şişlikler morluklar 3- ila 5 gün içersinde yok olur. Kesiler ve dikişler dudağın mukoza kısmından yapıldığı için herhangi bir estetik ameliyat izi kalmaz.

BAŞ AĞRILARI


Baş ağrısı çok çeşitli hastalıklarla birlikte ortaya çıkabilen bir belirtidir. Genellikle basit rahatsızlıkların, ama bazen de ağır hastalıkların belirtisidir ve bu nedenle küçümsenmemelidir. Baş ağrısının nedenlerinin aydınlatılması çok önemlidir.
Tıbbi uygulamada baş ağrısının birbiriyle ilişkili üç ana biçiminden söz edilir: Bütün başın içinde tam bir ağrı¬nın görüldüğü olgular, yüzeysel nitelikte ağrının bir duyu siniri boyunca yayıldığı olgular ve başın genellikle bir ya¬nında migren tipi ağrının görüldüğü ol¬gular. Migrende ruhsal ve görsel bozukluklarla bulantıve kusma gibi genel belirtiler birlikte görülür. Baş ağrıları bir başka ölçüte göre de iki grupta toplanır. Birinci grupta tanısı yalnız hastadan alınan öyküye dayanan migren ve gerilim tipi baş ağrıları yer alır. Öbüründe ise tanının muayene ve bazı incelemelerle konduğu kafaiçi hastalıksüreçleriyle, genel hastalıklarla ya da yerel hastalıklarla birlikte görülen baş ağrıları bulunur bir süre için bir gözde görme alanını sınırlayan canlı bir ışık çizgisi (parıltılı skotom) belirir; bu görme kusuru başın karşı tarafında ağrı başlayınca ortadan kalkar.
Ağrı şiddetli, zonklayıcı ve ilerleyici özelliktedir. Başlangıçta gözün üzerinde yoğunlaşır, sonra şakak bölgesine yayılır. Migrenin tuttuğu baş yansında deri duyarlığı artmıştır; deriye dokunmak ya da en küçük baş hareketleri ağrıyı başlatabilir. Hasta ses ve ışığa karşı da aşın duyarlılaşır; bu nedenle sessiz ve karanlık bir ortam ister. İştahsızlık görülür. Bulantı, kusma ve halsizlik sık görü¬len öbür belirtilerdir.
Migren nöbetlerinin süresi çok değişkendir; kısa süreli nöbetler birkaç saatten 12-24 saate kadar, ağır migren nöbetleri ise birkaç gün sürebilir.
Aşırı idrar çıkartılan hızlı bir çözül¬me dönemiyle nöbet biter. Migrenden hiçbir iz kalmayan hasta normal yaşa¬mına döner.
ÇEŞİTLİ BAŞ AĞRILARI
Baş ağrısının birçok çeşidi vardır. Baş ağrısıyaralanma, iltihap, tümör, damar bozuklukları gibi yerel ya da metabolizma hastalıkları,zehirlenmeler, yüksek tansiyon gibi genel nedenlerle ortaya çıkabilir. Ruhsal gerginlik ve çatışmalardan ya da yorgunluktan kaynaklanabilir. Çeşitli anatomik yapıların uyarılması da baş ağrısına neden olur. Bunlar arasında başın derisi ve derialtı dokusu, kafadaki kaslar, kafatasını Örten bağ dokuyapısındaki zar, kafatası içindeki toplardamarsinüsleriyle bunlara dökülen büyük toplardamarlar, beyin ve omuriliği saran zarlarla (meninks) onlan besleyen atardamarlar, ağrı uyarılarnı merkeze taşıyan kafa sinirleri lifleri, trigeminus, dil-yutak ve vagus sinirleri ile İlk üç boyun omuru siniri sayılabilir.
Ayrıca burun, kulak ve göz hastalıkları baş ağrısı yapabilir. Traksiyon (çekme) tedavisi, ağrıya duyarlı damar, sinir, meninks gibi anatomik yapıların gerilmesi ve/ya da baskıya uğraması da baş ağrısını başlatır. Organik nedenlerin yanında ruhsal ve duygusal nedenlere bağlı baş ağrıları da vardır. Bunaltı, ruhsal çöküntü ve histerik olgularında baş ağrısı çok sık görülür. Bazı kişilik özellikleri de baş ağrısı olasılığını artırır. Baş ağrısına eğilimli insanlar genellikle sıkıntılı, katı, yalnızlığı seven, üstbenliği fazla gelişmiş, kusursuzluk arayan ve sürekli hoşnutsuzluk içinde kişilerdir. Baş ağrısı bilinçaltı ruhsal çatışmaların bir dışavurumu da olabilir; uzun süre bastırılmış düşmanlık duygularının bedensel yakınmalara dönüşmesiyle ortaya çıkabilir. Organik ve ruhsal-duygusal etkenlerin yanı sıra birçok baş ağrısını beyin damarlarının noradrenalin, adrenalin, serotonin, histamin gibi sinir ileticisi kimyasal maddelere aşırı duyarlılık kazanmasına ve ağrı kesici özellikteki endorfin salgısının azalma¬sına bağlayan bir kuram gittikçe ilgi toplamaktadır.
Tedavi
Baş ağrısı çok çeşitli ve karmaşık nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ama ilgili yapıların geçici ya da kalıcı hastalıklarının ve baş ağrısı yapabilecek genel ve yerel hastalıkların doğru tanısı, tedavi açısından çok önemlidir. Tanıya yardımcı olabilecek hiçbir ayrıntı göz ardı edilmemelidir.
Tedavi yöntemi büyük ölçüde tanıya bağlıdır. Baş ağrısı yalnızca çeşitli ilaç ve genel önlemlerle hafifletilebilen bir belirti değildir; Öncelikle onu yaratan nedenin bulunup giderilmesi gerekir.
Bununla birlikte temel nedeni bulmak genellikle çok zordur; dolayısıyla da tedavide çoğu kez deneme-yanılma yöntemine başvurulur. Bu yöntem ancak temel bir ilkenin gözetilmesi koşuluyla uygulanabilir. Yani bütün ilaçların zehirleyici etkisi olduğu dikate alınarak hekim gözetimi altında sürdürülen tedavide en hafif etkili ilaçla başlanarak en ağır etkisi olana doğru adım adım ilerlenmesi zorunludur. Kuşkusuz ilaç tedavisinden önce ve onunla birlikte hekimle hastanın el ele vererek hastalığı önleme olanaklarını araştırmaları ve hastanın ilaç dışı savunma yeteneklerini geliştirmeye çalışmaları gerekir.
Birçok baş ağrısı aşırı beslenmeye ve özellikle çok miktarda alkol almaya bağlıdır. Bu durum saptandıktan sonra önlem alınması kolaylaşır. Besin alerjisinin bazen örtük biçimde de olsa sık sık baş ağrısına yol açtığı unutulmamalıdır.
Başta tahıllar, portakal, yumurta, çay, kahve, çikolata, süt, et, buğday, şeker (şekerkamışı şekeri) ve maya olmak üzere çeşitli besinler alerji sonucu baş ağrısı yapabilir. Baş ağrısının besin alerjisinden kaynaklandığı kuşkusu varsa hastaya en az bir hafta boyunca yalnız alerji yapma olasılığıdüşük besinler verilir. Ardından alerji yapan besinleri saptamaya yönelik bir plan uyarınca bu besinler yavaş yavaş beslenme programına alınır. Böylece alerji yapan besinler saptanır ve bunlar beslenmeden çıkarılınca baş ağrıları ortadan kalkar. Alerji kökenli baş ağrılarının doğum doğum kontrol hapları, sigara dumanı ve migren tedavisinde kullanılan ergotamin (bir çavdarmahmuzu alkaloiti) gibi ilaçların etkisiyle arttığı ya da daha kolay başladığı da unutulmamalıdır.
Düzenli yaşama, aşırı içki ve sigara¬dan kaçınma, yeterince dinlenme, rahat bir ortamda çalışma ve arada yeterli be¬densel etkinlik yapma gibi genel önlemler baş ağrısında çok yararlıdır. Hoşgö¬rü ve içtenliğe dayalı insan ilişkileri de günümüz dünyasında zor bulunmakla birlikte hastaları çok rahatlatır.
İlaç tedavisine gelince, bu konuda izlenebilecek birçok program vardır. Ayrıca hastaların kendi kedilerine ilaç kullanmaları çok yaygındır. Ama ne kadar yaşanmış deneyimlere dayanırsa dayansın her tedavi yönteminin eleştiriye açık yanları vardır ve hangi ilaca öncelik tanınırsa tanınsın, en zararsız görülen ilacın bile istenmeyen etkileri olabileceği unutulmamalıdır.
Aşırı yorgunluk, geçici çatışmalar gibi nedenlere bağlı olağan baş ağrıları 24 saat içinde ağızyoluyla üç dört kez 0,5 gr aspirin alınarak geçirilebilir; bu arada baş ağrısını kolaylaştıran alkol, sigara, ruhsal karışıklık gibi etkenlerden korunmak gerekir. Âdet öncesi görülen baş ağrısı, adet kanamasından önceki sekiz gün boyunca idrar söktürücü bir ilaç alınarak Önlenebilir; bu yöntem baş ağrısını hazırlayan sürecin âdet öncesi dönemde vücutta sıvı tutulması olduğu varsayımına dayanır. İdrar söktürücü alınırken aynca sıvı ve tuz alımı sınırlanmalıdır. Doğum kontrol hapları da dikkatle kullanılmalıdır. Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda baş ağrıları sıklaşır ve şiddetlenir. Âdet öncesi sendromda olduğu gibi bu durumda da baş ağrısının nedeni prolaktin salgısının artması olabilir; prolaktin salgısı bu kez haplardaki hormonların etkisiyle arttığından doğum kontrol hapı kullanımına son verilmelidir.
Boyun omurlanmn artrozuna bağlı olarak özellikle sabahları artkafa bölgesinde duyulan şiddetli baş ağrısı, 0,5 gr aspirinle hemen geçebilir. Ancak boyun omurlarındaki hastalığı beden eğitimi ve fizik tedaviyle gidermek daha doğrudur. Kas gerilimine bağlı baş ağrıları sıcak banyo, hafif masaj ya da kas gevşetici ilaç¬larla gerginliğin giderilmesiyle iyileşir.
Baş ağrısını başlatan ya da şiddetlendiren nedenlerin öncelikle ruhsal-duygusal nitelikte olması durumunda psikoterapiye başvurulmalıdır.
• Akupunktur- Akupunkturla ağrı giderilmesinin biri refleks, öbürü sinir-salgı sistemi etkisine bağlı olmak üzere iki ayn yolu vardır. Refleks yoluyla etki, belirli bir bölgeye verilen özgül bir uyarıya sinir sisteminin yanıtıdır.
Bu yanıt ilgili organın duyu, gerginlik, hareket ve damarlanmasında değişiklik yaparak ağrıyı giderir. İkinci yol akupunktur uyarısıyla organizmada endorfinlerin belirgin biçimde artmasıdır. Endorfinler beyinde üretilen morfin kadar güçlü ağrı kesici maddelerdir. Belirli noktalar akupunkturla uyarıldığında sinîr-iç salgı sistemi harekete geçerek ağrı uyarısının etkisizleştirilmesini sağlar. Akupunktur ağrı yerindeki ya da uzağındaki standart noktaların 30 dakika süreyle 4-10 kez uyarılması biçiminde de uygulanabilir. En başarılı (yüzde 75) sonuçlar kas gerginliğine bağlı ağrılarda elde edilmiştir; bunu migren (yüzde 50) ve bileşik etkenli baş ağnlan (yüzde 35) izler. Akupunktur uygulaması bütün hastalarda ilaç kullanımını azaltmaktadır.
• Hipnoz- Hipnoz ağrı kesici olarak anestezi, psikoterapi ve hastayı gevşeme amacıyla kullanılabilir. Otonom si¬nir sistemine ve bilinçaltına doğrudan girilerek içgüdüsel eğilimlerin açığa çıkarılmasım sağlar. Hipnotik yanıt beynin düş gücü ve düş kurmayla ilgili sağ yarısının bir İşlevi olabilir. Baş ağrısı çeken bir hastada hipnozun amacı ağrıyı ortadan kaldırmak ya da hafifletmektir. Bunun için hastaya, baş ağrısına en uygun biçimde müdahale etme yeteneği kazandırılmaya çalışılır. Böylece hasta ağrı uyarısını algılar, ama acı duymaz ve nöbetlerini daha iyi denetlemeyi öğrenir (otohipnoz). Hipnoz psikoterapide de kullanılır.
Davranış tedavisinde doğrudan telkin edici hipnoza ve duyarsızlaştırma yöntemlerine başvurulur. Hipnoanalizde hastanın olayın geçtiği yeri düşlemesi, düşlerini ortaya koyması, o ana ilişkin duygularını canlandırması, deneysel çatışmaları yaşaması ve geçmiş yıllara dönmesi amaçlanır. Psikosomatik tıpta hipnoz bedende birikmiş enerjiyi harekete geçirmek ve benliğe doğrudan ulaşmak amacıyla da kullanı¬labilir, Ama hipnoz mucizeler yaratan bir teknik değildir; hastayı çok iyi tanımayı, belirtilerini anlamayı gerektirir.
• Biyolojik geribesleme: Biyolojik geribildirim olarak da bilinen bu yöntem ağrı tedavisinde son yıllarda kullanılmaya başlamıştır. Hastanın fizyolojik işlevlere ilişkin bilgi edinmesine ve bu işlevleri denetlemeyi öğrenmesine dayanır. Böylece hasta kendi iyileşme sürecini kendi yaratır. Biyolojik geribeslemenin çeşitli uygulama alanları vardır. Psikolojide bunaltı tedavisinde ve genellikle psikoterapiyle birlikte uygulanır. Raynaud hastalığı gibi iç hastalıklarında da yararlı olabilir. Baş ağrısı tedavisinde ise özellikle yüz güldürücü sonuçlar verir. Biyolojik geri besleme yöntemi migrende vücut sıcaklığını denetlemenin, gerilime bağlı baş ağrılarında ise kas gerginliğini azaltmanın öğrenilmesine dayanır. Elektronik olarak izlenen bu etkinliklere ilişkin bilgiler anında hastaya iletilir. Örneğin migrende hasta çevresel damar genişlemesinin göstergesi kabul edilen deri sıcaklığını denetlemesini öğrenir. Vücut sıcaklığında bir artış sağlayarak damar etkinliğini kendiliğinden denetler ve böylece baş ağrısını başlatan damar büzüşmesini giderir. Yönetimin başarı oranı yüzde 60 gibi oldukça yüksek bir düzeydedir. Gerilime bağlı baş ağrısında biyolojik geri-beslemenin amacı kas gevşemesini sağlamaktadır. Şiddetli kas gerginliği bulunan hasta bunu normale dönüştürmeyi öğrenir. Biyolojik geribeslemenin başarısı uygulanan yönteme, ruhsal etkenlere, plasebo ve tedavi eden uzmanın has¬ta üzerindeki etkisine göre değişebilir.
Nedeni Bilinmeyen (Birincil) Baş Ağrıları

Migren
Nöbetler halinde gelen ve nedeni tam bilinmeyen bir baş ağrısıdır. Akut gidişlidir. Genel nüfusun yaklaşık yüzde 2-5′inde görülür. Ağrı genellikle tek yanlıdır; bulantı, kusma yapar ve saatlerce sürebilir. Migrenin bazı beyin moleküllerinin metabolizmasındaki genetik bir kusurdan kaynaklandığı sanılır. Bu durum kafaiçi damar sisteminin zayıf kalmasına, dolayısıyla da damar genişlemesi ve büzüşmesiyle migrenin belirmesine neden olur.
• Salkım tipi baş ağrısı
Genellikle erkeklerde görülen nedeni bilinmeyen ve az rastlanan bir baş ağrısı biçimidir. Uzun iyilik dönemlerinden sonra sık nöbetler halinde ortaya çıkar; belli bir dönem boyunca birbirine yalan aralıklarla gelen bu nöbetler sallama benzetilmiştir. Ağrı genellikle kaş kemeri üzerindedir; şiddetli, zonklayıcı ve kısa sürelidir. Bulantı, burun akıntısı ve yüzde kızarmayla birlikte ortaya çıkar.
• Nedeni bilinmeyen kronik baş ağrıları
Nedeni bilinmeyen baş ağrılarının yüzde 50’si kroniktir. Bu tip baş ağrısı süreklidir ya da her gün vardır. Kafaİçİ yapılarda kronik iltihapla ortaya çıkan kronik konjestif baş ağrıları ve boyun kaslarının ağrılı gerginliğiyle birlikte görülen kas gerilimi baş ağrıları bu gruba girer.

Tiroit bezinin çeşitli nedenlere bağlı olarak büyümesine “Guatr” denir. Tiroksin hormonunun yapısına giren iyot besin, su vesolunum yoluyla vücuda, oradan da tiroksin sentezine katılır. Denize yakın, deniz havasını alabilen bölgelerin havasında ve suyunda insanın gereksinimini karşılayabilecek düzeyde iyot bulunur. Buna karşılık denizden uzak ya da dağlık bölgelerin içme sularındaki iyot miktarı yetersiz düzeydedir. Bu bölgelerde yaşayan insanların kanındaki iyot düzeyidüşük olur. Düşük kan iyotu ise tiroksin hormonu sentezinin azalmasına neden olur, Bu azalma tek tek hücre ve folikül düzeyinde olmaktadır. Organizma normal tiroksin gereksinimini karşılamak amacıyla bu kez tiroksin sentez eden hücrelerin ve foliküllerin sayısını çoğaltma yoluna gider. Bu ise tiroit bezinin büyümesine yani “Guatr”a yol açar. Bu hastalarda başlangıçta tirotropin düzeyi normaldir. Öyle ki tiroit bezinin normal tirotropin düzeyine karşın büyümesi, tiroit bezinin yetersiz iyot düzeyi durumunda tirotropine aşın duyarlılık kazanmasıyla açıklanmaktadır. Guatrın başlangıç dönemlerinde büyümüş olan tiroit bezi kitlesi, vücudun tiroksin hormonu gereksinimini karşılayabilir. Fakat bir süre sonrahormon yapımı yetersiz kalır ve bir tiroksin azlığı tablosu yani bir “Hipotiroidizm” gelişir
Bazı bölgelerde ise yeterli iyot miktarına karşın, guatr yine de gelişebilmektedir. Buna en iyi örnek ülkemizin Karadeniz Bölgesi’ndeki guatr vakalarıdır. Bazı bölgelerde ise suda yeterli iyot bulunmasına karşın, guatr vakalarına çok rastlanır. Çünkü Karadeniz halkı “Kara Lahana” denilen bir sebzeyi çok yerler. Kara lahanada ise “Guatr yapıcı” (guatrojen) denilen maddeler bulunur. Bu maddeler kandaki normal iyot düzeyine karşın tiroksin hormonunun yapımını engellerler.
Bilindiği gibi, tiroksin yapımı azalmış olan organizmada zamanla guatr gelişir. Bu hastalarda guatr, tiroksin düzeyini normal tutmaya çalıştığı ve bunda da önemli ölçüde başarıya ulaştığı için tiroksin hormonu eksikliği ve buna bağlı klinik guatr belirtileriortaya çıkmaz. Fakat büyük guatrlar nefes borusu (trakea) ve yemek borusuna (özofagus) baskı yaparak solunum güçlüğüve yutma güçlüğüne neden olabilirler. Guatrın tedavisi ve önlenmesi çok basittir. Denizden uzak bölgelerin içme suyuna ve sofra tuzuna belli oranlarda iyot katılarak hastalığın ortaya çıkması engellenebilir. Kara lahana, şalgam gibi içinde guatr yapıcı maddeler bulunan besinlerin daha dikkatle kullanılması etkin bir koruyucu önlemdir. Tiroksin hormononun ve/veya iyodun dışardan verilmesi tedavinin temelini oluşturur. Bu tedaviler sonucu büyümüş olan tiroit bezi, yani guatr geriler. Çok büyük ve baskıya neden olan guatr vakalarının bazılarında ise baskıyı kaldırmak amacıyla cerrahi girişime baş vurulabilir.

BEL SAĞLIĞI İÇİN 50 TAVSİYE


Hikayesinde bel fıtığı veya başka bir sebebe bağlı bel rahatsızlığı bulunan bir hasta ister operasyon geçirmiş, isterse geçirmemiş olsun, günlük hayatında yapılması ve yapılmaması gereken hareketleri bilmek zorundadır.
1- Cisimleri bir yerden başka bir yere taşırken belinizin eğik değil de dik bir pozisyonda olmasına dikkat ediniz.
2- Herhangi bir ağırlığı taşımanız gerekirse yükü vücudunuza simetrik olarak paylaştırdıktan sonra taşıyınız.
3- Ağır bir yükü kaldırmayı denemeyiniz.
4- Hafif dahi olsa yerden bir cismi alırken dizlerinizi kırınız ve çömelerek alınız.
5- Sandalye veya koltukta otururken dik bir pozisyonda olmaya gayret ediniz ve bunu alışkanlık haline getiriniz.
6- Bir eşyayı alırken ona doğru uzanmayınız, yanına iyice yaklaşınız ve öyle alınız. Bir cismi yerden alırken de önce onu bedeninize doğru yaklaştırıp sonra yükseltiniz.
7- İki kişi iseniz ve bir eşyayı iki ucundan tutarak taşımanız gerekiyorsa, birbirinize haber vermeksizin eşyanın bir ucunu asla bırakmayınız.
8- Bir cismi kaldırmadan önce onun ne derecede ağır olduğunu tahmin etmeye çalışınız, ondan sonra yaklaşınız. Kaldırma işlemi ne geçmeden önce onu hafifçe yoklayarak bir kez de test ediniz ve ağırlığı hakkında tam bir fikir edindikten sonra kaldırınız.
9- Cisimleri bedeninizle değil de önce beyninizle kaldırdığınızı unutmayınız. Bunun için, ağır bir yükü mutlaka kaldırmanız gerekiriyorsa, haltercilerin yaptığı gibi, çok iyi konsantre olunuz.
10- Ayakta iken belinizi sağa ve sola doğru rotasyon yaptırıp eğilerek yerden bir şey almayınız.
11- Ağır bir cismi bir yerden bir yere çekerek veya iterek tek başınıza götürmeyiniz.
12- Merdivenlerden inerken bastığınız basamaklara çok dikkat ediniz. Bazen son basamağa geldiğinizi sandığınızda bir basamak daha vardır ve siz farkında olmadan tüm vücudunuzla aşağıya doğru düşersiniz. İşte bu çok tehlikeli bir harekettir, bundan kaçınınız.
13- Elinizi, yüzünü yıkarken lavaboya doğru eğilmeyiniz, bezi olabildiğince dik tutmaya gayret ediniz. Bu yüzden evinizdeki lavaboların biraz daha yüksekçe olmasını sağlayınız.
14- Çocuklarınız okula giderken çantalarında az yük taşıtmaya çalışınız. Bunun için sadece o günkü dersleri ilgilendiren kitap ve ders gereçlerini yanlarına almaları konusunda onları eğitiniz.
15- Ütü yaparken tek ayağınızın altına 15-20 cm. yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltiniz, belinizin rahatladığını göreceksiniz.
16- Elektrikli süpürgeyle veya paspasla yerleri temizlerken öne doğru eğilmeyiniz ve belinizi dik bir pozisyonda tutmaya gayret ediniz.
17- Sağlıklı iken düzenli olarak spor yapınız. Yüzmeye önem veriniz, yürümeyi ihmal etmeyiniz.
18- Her gün ez az 15 dakika yürüyünüz.
19- Bir defa bel rahatsızlığı geçirmiş ve iyileşmişseniz, uzman doktorun size vereceği egzersizleri aksatmadan yapınız.
20- Sağlıklı iken de her gün hiç aksatmadan kaslarınızı güçlendirici egzersizler yapınız.
21- Egzersizleri, altında sunta veya tahta bulunan halı veya battaniye gibi sert bir zemin üzerinde yapınız.
22- Egzersiz hareketlerinin sayısını gün geçtikçe yavaş yavaş artırınız. Başlangıçta aşırılığa kaçmayınız.
23- Spor ve ya egzersiz yaparken ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçı nınız.
24- Egzersiz sonrasında şiddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa uzman doktora danışınız. Bir saati geçen rahatsızlık söz konusu ise o hareketi yapmayınız.
25- Hergün beyaz peynir veya bir tabak yoğurt yemeyi adet haline getiriniz.
26- Eğer kilonuz fazla ise ve bunu bir türlü veremiyorsanız, bir uzman doktor ve diyetisyene başvurunuz. Gerekirse psikologdan da yardım isteyerek, kararlı bir şekilde kilolarınızı veriniz.
27- Uzman hekime danışmadan bel korsesi kullanmayınız. Çelik balenli korselerin uzun vadede bel ve karın adalelerini zayıf bırakacağını unutmayınız.
28- Kesin teşhis konulup bel ağrınızın nedeni anlaşılmadan belinizi asla çektirmeyiniz. Bunun bazen felce kadar giden sonuçlara yol açtığını unutmayınız.
29- Uzüntü ve streslerin bel sağlınızı da olumsuz yönde etkilediğini bilerek ruh sağlığınıza özen gösteriniz. Ailevi, sosyal veya iş hayatınızla ilgili problemlerinizi çözmek için gerekirse ilgili doktor ve şahıslardan yardım isteyerek köklü bir çözüme gidiniz.
30- Vücut ağırlığınızı sürekli kontrol altında tutunuz. Alınan her fazla kilonun vücudunuz ve beliniz için ilave bir yük olduğunu, bunun da belinizin biyomekaniğini olumsuz yönde etkilediğini unutmayınız.
31- Uzun topuklu veya topuksuz ayakkabı giymeyiniz. Ayakkabınızın topukları normal olsun.
32- Sandalye veya koltuğa oturmak için kendinizi oturağınızın üstüne sanki düşüyormuş gibi, aniden bırakmayınız. Yavaş yavaş, kontrollü olarak oturma pozisyonuna geçiniz.
33- Sandalye veya koltukta otururken, bir cismi -hafif dahi olsa- öne doğru eğilerek yerden almayınız.
34- Yan veya sırtüstü pozisyonda yatarak uyuyunuz. Yüzüstü yatmayınız.
35- Yatağınız sert olsun. Vücudu değişik şekillere sokan, stabil olmayan yumuşak yataklar sağlıklı değildir. Altında sunta veya tahta olan yataklar ile kaliteli ortopedik yatakları tercih ediniz.
36- Doktorunuz mutlak yatak istirahati vermişse, 2 veya 3 hafta kesinlikle istirahat ediniz. Bu süre içinde ağrınız artıyor, durumunuz kötüye gidiyorsa, doktorunuza bildiriniz.
37- Mutlak sert yatak istirahatinde iken ayaklarınızın altına birkaç yastık koyarak yükseltmeniz daha iyi olacaktır. Bu esnada yemeklerinizi yatarak yiyebilirsiniz.
38- Sırtüstü yatağınızda veya bir halının üzerinde uzanırken bacaklarınızı dizlerinizi kırarak yukarıya doğru toplayınız. Bu pozisyonda beliniz daha çok rahatlar ve ağrılarınız daha çabuk geçer.
39- Beliniz ağrıyor ve özellik le de ağrı bacağınıza vurmaya başlamış ise vakit geçirmeden uzman doktora başvurunuz. Doktor olmayan kişilerle kaydedeceğiniz vaktin bazen telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabileceğini unutmayınız.
40- Sağlıklıyken, günlük yaşantınızda tembel olmayınız, hareketli olmayı tercih ediniz.
41- İşyerinde devamlı oturarak çalışıyorsanız, bunun beliniz için sakıncalı olduğunu biliniz. Bu nedenle arasıra kalkıp dolaşınız. Çünkü oturur pozisyonda iken belinize binen yük, ayakta iken olduğundan belirgin şekilde daha fazladır. Hatta yapılan araştırmalarda günlük mesaisinin büyük bir kısmını oturarak geçirenlerde bel fıtığına ya kalanma riskinin ayaktakilere oranla daha fazla olduğu tesbit edilmiştir.
42- Bacaklarınız düz pozisyon dayken, ayakta dimdik uzun süre hareketsiz kalmayınız.
43- Daha önce bel rahatsızlığı geçirmişseniz, güreş, boks, judo, futbol gibi mücadele sporlarından ve halter gibi uğraşlardan uzak durunuz. Bunların yerine yürüme ve yüzme gibi sporları tercih ediniz.
44- Çocuklarınız hızlı gelişsinler diye aşırı antrenman veya gereğinden fazla spor yaptırmayınız.
45- Çocuklarınız oturarak ders çalışırlarken onları öne ve ya yana eğik durmamaları konusunda sık sık uyarınız.
46- Raflardan kitap veya herhangi bir eşyayı alırken önce ayağınızın altına yükseltici bir şey koyunuz ve o eşyanın hizasına yükseldikten sonra alınız.
47- Yürürken veya ayakta dururken vücudunuzun dik bir pozisyonda olmasına özen gösteriniz.
48- Ayakkabınızı bağlamanız veya benzer bir hareket yapmanız gerekiyorsa, çömelerek ve ya yüksekçe bir cismin üstüne basarak yapınız.
49- Otomobil kullanırken koltuğunuz sert olsun, arkaya dayandığınızda koltuk belinizi desteklesin ve adeta kavrasın. Uzun yola çıkarken de belinizi ince bir yastıkla destekleyiniz.
50- Yataktan kalkarken önce tam yan dönünüz, daha sonra ellerinizle yandan destek alarak oturur pozisyona geçiniz ve öyle kalkınız.
Bel için egzersizler
Genel sağlık açısından olduğu gibi bel sağlığı için de sporun ve sağlıklı iken yapılacak egzersizlerin önemi büyüktür. Bel, sırt ve karın adelelerini güçlendirmek için gerekli olan spor ve hareketlere ömür boyu devam edilmelidir. Ancak bel fıtığı gelişmesine zemin hazırlayabilecek veya bizzat neden olabilecek mücadele sporları yerine, yüzme, yürüme ve bisiklet sürme gibi sporlar tercih edilmelidir. Yüzlerce egzersiz hareketi içerisinden de rastgele hepsini yapmak yerine belirli hareketlere öncelik tanınması gerektiğini düşündüğümüzden, bele fazla yük bindirmeyen ve gelişmekte olan bir bel fıtığının ilerlemesine neden olmayacak en emniyetli altı adet hareketi sizler için seçtik. Hikayesinde daha önce geçirilmiş bir bel rahatsızlığı bulunan veya bel fıtığına muhtemelen aday olan kimselerin kendileri için emniyetli olan bu hareketleri yapmaları faydalı olacaktır. Ancak egzersizler yapılırken dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır:
· Egzersizler; havası temiz bir ortamda (Hava müsaitse evde pencereler açılabilir) altında sunta veya tahta bulunan halı veya battaniye gibi sert bir zeminde yapılmalıdır. Yumuşak veya deforme olabilen yataklar üzerinde egzersiz ve spor yapılmamalıdır.
· Bel fıtığı rahatsızlığına yakalananlar hastalığın ağrılı döneminde bu hareketlere başlamamalı, istirahati tercih etmelidir. Şikayetler geçtikten sonra doktora danışılmalı ve egzersizlere ondan sonra başlanmalıdır.
· Egzersizlere başlanınca ilk günden itibaren çok çabuk bir iyileşme beklenmemeli, sabırla hareketlere devam edilmelidir. Hareketlerin sayısı ve tempo gün geçtikçe yavaş yavaş artırılmalıdır. Başlangıçta aşırılığa kaçarak daha kötü bir duruma düşülmemelidir.
· Konunun uzmanı olan doktor başka şekilde tavsiye etmemiş ise ilk bir ay her hareket günde beş defa yapılmalıdır. Daha sonra her ay hareketler beşer beşer artırılarak egzersizlere devam edilmelidir.
· Ani ve zorlayıcı hareketlerden uzak durulmalıdır. Sizin için seçtiğimiz aşağıdaki altı çeşit egzersiz risksiz olup, daha çok bunlar tercih edilmelidir.
· Hareketler esnasında veya sonrasında normalde mevcut ağrının artmaması gerekir. Bu yüzden egzersiz sonrası, şiddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa doktora danışılmalıdır.
· Rahatsızlık bir saatten fazla sürüyorsa o hareket egzersiz programından çıkartılmalıdır.
· Bel fıtığı ameliyatı olanlar operasyonun üzerinden üç hafta geçmeden egzersizlere başlamamalı, daha sonra başlayarak her hareketin sayısını yavaş yavaş artırmalıdırlar.

BEL FITIĞI VE KORUNMA YOLLARI


BEL FITIĞI NEDİR?
Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Fıtıklaşan yani içerden dışarıya doğru taşan disk omurilik kanalı içinden veya kendisinin arka-yan tarafından geçmekte olan sinirleri sıkıştırır ve hastalık böylelikle kendisini belli eder.
BELFITIĞI NASILOLUŞUR?
Ağır bir yükü kaldırmak veya ters bir hareket yapmak gibi pek çok dış faktörün yanında kişiye ait faktörler de bel fıtığının oluşmasında önemli rol oynarlar. Çünkü öyle insan vardır ki 120 kg kaldırır, hiç birşey olmaz; öylesi de vardır ki 5 kg kaldırır, bel fıtığı olur.
Kişiye ait faktörlerin başında ise omur kemikleri arasında bulunan ve disk adı verilen kıkırdaklardaki dejenerasyon gelir. Bu disklerin ihtiva ettiği su oranı çocukluk yaşlarından itibaren yavaş yavaş azalmaya başlar. Buna disklerdeki beslenme bozukluğu ve mikro seviyedeki değişiklikler ile kimyasal değişiklikler de eşlik eder. Disk zamanla elastikiyetini yitirir, artık kuvvet aktarma ve kuvveti çevre dokularda dengeli bir şekilde yayma görevini yapamaz olur. Mikro düzey de bulunan çatlaklar üzerine aşırı yük binince veya kişi yanlış bir hareket yaptığında diskin içindeki yumuşak kısım etrafındaki kapsülü kolayca yırtarak dışarıya doğru çıkar ve bel fıtığı oluşur. Yani zemin hazır olduktan sonra bardağı taşıran son bir damla gerekmektedir ki bu hafif bir cismi kaldırmak ve ya sadece öksürmek de olabilir.
Bazı ailelerin tüm fertlerinde kıkırdak yapıdaki dejenerasyon nisbeten daha erken yaşlarda olmakta, dolayısıyla daha sık ve kolay bel fıtığına yakalanmaktadırlar. Oyle aileler vardır ki dedesini, babasını ve çeşitli yakın akrabalarını bel fıtığından ameliyat etmişizdir. Yani kıkırdak yapıdaki dejenerasyonun genetik bir yönünün olduğu da söylenebilir.
BELFITIĞININ BELİRTİTİLERİ NELERDİR?
Bel ve bacak ağrısı en belirgin şikayettir. Fakat bazen bel veya bacak ağrısından sadece biri de bulunabilir. Ağrıyla birlikte bacaklar da uyuşma ve hastalık ilerledikçe kuvvet kaybı da görülebilir. Bazen orta hattan omurilik kanalına doğru uzanarak sinirleri sıkıştıran büyük bel fıtıklarında idrar ve büyük abdestini tutamama veya yapamama gibi bozukluklar ile bacaklarda felce doğru gidiş ortaya çıkabilir. Hastalığın bu derecede ilerlemesine müsaade edilmemeli, zamanında müdahale ile uygun bir tedavi gerçekleştirilmelidir. Bel fıtığında, bel ve bacak ağrısı yürümekle, iş yapmakla ve ayakta kalmakla, öksürmekle artarken sert yatakta yatmakla azalabilir.
Hastalığa yanlış yaklaşımlar nelerdir?
Ulkemiz geneli düşünüldüğünde maalesef insanlarımızın büyük bir kısmı hastalıkları konusunda çok bilinçsiz. Ağrı içinde kıvranırken doktora gitmeyi tercih etmiyor da hiçbir bilimsel temele dayanmayan birtakım yöntemlere başvuruyorlar. Beline bal, incir, balık bağlatan hastalardan tutun da, cildini ciddi şekilde kestiren, yaktıran, sülük koyan veya bilinçsizce çektiren hastalara kadar yüzlerce bilim dışı uygulamaya şahit olmaktayız. Halbuki bel fıtığı bir çeşit değildir ve hastalığın değişik safhalarında farklı tedavi metodlarını uygulamak gerekmektedir. Neticede basit bir tedavi ile iyileşmesi mümkün iken, bilinçsizce yapılan uygulamalar sonucu ameliyatlık hale gelmiş hastalarla sık sık karşılaılmatadır.
Bu konu ülkemiz insanı için önemli bir problemdir. Ancak bu problemin çözümünde başta biz doktorlar olmak üzere herkese önemli görevler düşmektedir. Devletin eğitim kurumları ve medyanın halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi noktasında daha aktif bir tavır ortaya koymaları gerekir.

Ulkemiz geneli düşünüldüğünde maalesef insanlarımızın büyük bir kısmı hastalıkları konusunda çok bilinçsiz. Ağrı içinde kıvranırken doktora gitmeyi tercih etmiyor da hiçbir bilimsel temele dayanmayan birtakım yöntemlere başvuruyorlar. Beline bal, incir, balık bağlatan hastalardan tutun da, cildini ciddi şekilde kestiren, yaktıran, sülük koyan veya bilinçsizce çektiren hastalara kadar yüzlerce bilim dışı uygulamaya şahit olmaktayız. Halbuki bel fıtığı bir çeşit değildir ve hastalığın değişik safhalarında farklı tedavi metodlarını uygulamak gerekmektedir. Neticede basit bir tedavi ile iyileşmesi mümkün iken, bilinçsizce yapılan uygulamalar sonucu ameliyatlık hale gelmiş hastalarla sık sık karşılaılmatadır.
Bu konu ülkemiz insanı için önemli bir problemdir. Ancak bu problemin çözümünde başta biz doktorlar olmak üzere herkese önemli görevler düşmektedir. Devletin eğitim kurumları ve medyanın halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi noktasında daha aktif bir tavır ortaya koymaları gerekir.
BELFITIĞINDAN NASIL KORUNULUR?
Diğer hastalıklarda olduğu gibi bel fıtığına da yakalanmamak en iyisidir. Yani tedbirler hastalığa yakalanmadan önce alınmalıdır. Kişi hiç bir zaman çok ağır bir yükü kaldırmamalı, bir yük kaldıracaksa mutlak surette dizlerini kırarak o cismi yerden almalı ve o şekilde kaldırrnalıdır. Yani belden eğilerek kaldırmamalıdır. Hiçbir cismi uzanarak almamalıdır. Mesela raftan kitap alırken uzanmamalıdır. Telefon bile çalsa, uzanarak almamalıdır. Daima cisimlere yaklaşarak, ara da mesafe bırakmaksızın almalıdır. Sağlıklı iken bel ve karın adalelerini güçlendirici egzersizler yapmak yararlıdır. Bu konuya aşağıda 50 tavsiye bölümünde daha açık bir şekilde değineceğiz.
TEŞHİS NASIL KONUR?
Bel ve bacak ağrısı ile seyreden hastalıklar çok çeşitlidir. Yani bel ve bacak ağrısı bulunan her hastaya "mutlaka bel fıtığıdır" peşin hükmü ile yaklaşmamak gerekir. Bel fıtığını taklit eden daha pekçok hastalık vardır. Basit bir spor yaralanmasından romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından kansere kadar birçok hastalık bel ve/veya bacak ağrısıyla seyredebilir. Bu nedenle öncelikle teşhisin ne olduğu net olarak ortaya konmalıdır. Çünkü tedavide başarıya giden yol herşeyden önce doğru teşhisten geçer. Bunun için de ilgili uzman hekime müracaat etmek gerekir. Hekim hastanın şikayetlerini dinleyecek, muayenesini yapacak ve hastalığıyla ilgili tüm tetkik ve tahlilleri yaptıracaktır.
Düz röntgen filmleri bugün de değerini korumakta olup, ihmal edilmemelidir. Ancak belden iğne yapılıp içeriye kontrast madde verildikten sonra film çekilmesi tekniği (Myelografi) giderek daha az kullanılmaktadır. Çünkü günümüzde görüntüleme teknikleri çok ilerlemiş ve artık hastanın belinden iğne yapılmasına gerek kalmayacak seviyeye gelmiştir. Aslında son yirmi yıl içerisinde kullanım alanına giren noniyonik kontrast maddeler iğne tekniğinin yan etkilerini oldukça azaltmıştır. Fakat buna rağmen bizzat iğne tekniğinin kendi yan etkileri olabildiğinden dolayı myelografiden mümkün mertebe uzak durmakta yarar vardır. Bunun yeri ne güçlü manyetik rezonans cihazları tercih edilmelidir.
Bel fıtığının teşhis ve ayırıcı teşhisisinde EMG dediğimiz tetkik yöntemi de yararlıdır. Çünkü bu yöntem ile hastada bulunan bozuklukların sinir dokusuna mı, yoksa kas dokusuna mı ait olduğu ortaya konabilmekte, diğer hastalıkların bel fıtığından ayırımı yapılabilmektedir. Bazen de bu teknik, cerrahın ameliyat kararını bile etkileyebilmektedir.
Bel ve/veya bacak ağrısı bulunan bir hastada genellikle bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans gibi ileri tetkik yöntemlerine başvurulur.
Ozellikle manyetik rezonans görüntüleme metodu teşhiste ve ayırıcı teşhiste büyük kolaylıklar sağlar. Ayrıca hastanın X-ışını almaması ve çeşitli planlarda mevcut olan üstün görüntüleme yeteneği manyetik rezonansı son yıllarda giderek daha da öne çıkarmaktadır.
Neticede; yapılan muayene, tetkik ve tahliller sonucunda hastanın bel fıtığı olup olmadığı, bel fıtığı ise hangi safhada olduğu net olarak ortaya konacaktır. Yani bel fıtığı teşhisinin konmuş olması yeterli değildir. Hastalığın hangi safhada olduğunu da tesbit etmek gerekir. Çünkü tedavinin şekli buna göre değişecektir.
TEDAVİSİ
Bel fıtığı rahatsızlığı bulunan bir hastada hastalığın hangi safhada olduğu iyi bir muayene ve ileri tetkik metodları ile net olarak tesbit edildikten sonra tedavi safhasına geçilir. Bundan sonra, pratik olması açısından, hastalar cerrahi müdahale gerekenler ve cerrahi müdahale gerekmeyenler diye iki büyük gruba ayrılabilirler. Bel fıtığı gelişiminin erken dönemlerinde konservatif tedavi adı verilen cerrahi-dışı tedavi metodları uygulanır. Bu safhada, hastaya bütün dünyada ağrı kesici, adale gevşetici ve antienflamatuar ilaçlar verilir. Sert yatak istirahati tavsiye edilir. Fizik tedavi yapılabilir. Lazer ile tedavi cihetine gidilebilir. Yine ciltten birtakım girişimlerde bulunulabilir.
Bel fıtığının tedavisini bir ekip işi olarak görmekte yarar vardır. Nöroşirürji (Beyin Omurilik-Sinir Cerrahisi), Nöroloji, Anestezi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doktorlar ile Diyetisyen, Psikolog ve Fizyoterapistler bu ekibin içinde yer al malıdır. Gerektiğinde diğer bazı branşlardaki uzman doktorların görüşlerine de müracaat edilmelidir. Bu ekibin elinde bir Fizik Tedavi Unitesi ve bu ünitede Lazer, İnfraruj, Ultrason, Kısa dalga diatermi, TENS, NMES, Diadinamik akım, Mikrodalga, Vakum interferans, Traksiyon (Programlanabilir hafızalı otomatik cihaz ile bel çekme) ve rehabilitasyon araç-gereçleri de hazır bulun malıdır.
Bütün bu prensipler ışığında modern imkanlar kullanılarak hastaların büyük bir kısmı ameliyat harici metodlarla tedavi edilebilir. Prensip olarak cerrahi müdahale son çare olarak düşünülmelidir. Ancak hastalık ilerlemiş ve yapılan muayenede bazı şartlar teşekkül etmiş ise [ki bu şartlar uluslararası Nöroşirürji camiası nezdinde genel kabul görmüş ve klasik kitaplara kadar geçmiş kriterlerdir; o zaman ameliyat kararı verilir. Bu kararı verirken cerraha bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme metodu büyük oranda yardımcı olur
HAMİLELİKTE BELFITIĞI
Bel fıtığının tedavisi bütün dünyada bir takım özellikler arzeder. Hamilelik ise bu konuda birtakım zorlukları beraberinde getiren ve tamamen özel bir durumdur.
Hamile bir bayanda ilerleyen aylarda karın içinde büyüyen cenin normalde bele ilave bir yük oluşturur ve belin biyomekaniğini olumsuz yönde etkiler. Fakat cenin yavaş büyüdüğünden dolayı bel ve sırt adaleleri ile destek dokular bu gelişmeye uyum gösterirler ve ön kısımda yer alan ağırlığı dengelerler. Bu sebeple gebeliğin ilk aylarında yapılacak risksiz ve hafif egzersizler ilerideki aylar da anne adayına büyük avantajlar sağlar. Ancak hamilelikle birlikte bel fıtığı da mevcutsa doktor ve hastanın işi bir hayli zordur. Çünkü zorluk daha teşhis döneminde başlamaktadır. Net bir teşhis için gerekli olan röntgen filmi çekimleri ve bilgisayarlı tomografi tetkiki bebeğe zararlı olabilecek x-ışınları ne deniyle yaptırılamamaktadır. [Mutlak surette gerekli ise manyetik re zonans ile görüntüleme düşünülebilir]. Özellikle ilk üç ayda hastaya ilaç da verilememektedir. Böyle bir dönemde şiddetli bel ve bacak ağrısı bulunan bir hastayla karşı karşıya kalan doktor gerçekten büyük sıkıntı çekmektedir. Ancak bu durumda bile yapılabilecek birtakım şeyler vardır.
Bel fıtığı bulunan ağrılı bir hamile hasta öncelikle mutlak sert yatak istirahatine alınmalıdır. İlk üç aydan sonra evde hastanın beline yapılan sıcaklık uygulamaları ve hafif masajlar kısmen de olsa rahatlık sağlayabilmektedir. Ayrıca doktor kontrolünde karın kaslarına yönelik egzersiz programı da uygulanabilir. Mümkün mertebe hasta rahatlatılarak ve fıtığın daha fazla ilerlemesine engel olacak tarzda tedbirler alınarak bu kritik dokuz ayın atlatılması temin edilmelidir.Doğum esnasında, Nöroşirürji Uzmanı doktor ile hastayı takip eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı son durumu bir kez daha beraberce değerlendirerek, normal doğum ile sezaryen arasında bir karara varırlar. Doğumdan sonra ise hasta tekrardan ele alınarak normal şartlarda teşhis ve tedavi metodları uygulanır ve kesin netice de o zaman elde edilir.Doğum ne şekilde olursa olsun (Sezaryen veya normal doğum) doğumdan sonra karın kasları gevşemiş halde olacağından, lohusalık döneminde hasta karın adalelerini güçlendirici egzersiz programlarına mutlaka alınmalıdır.
BELFITIĞI NÜKSEDERMİ?
Bel fıtığı hastalarında nüks olayına zaman zaman rastlanır. Fakat nüks oranı, ameliyat olan ve olmayan hastalarda oldukça farklıdır. Ameliyat gerekmeyen ve konservatif tedavi ile iyileşen hastalarda bel fıtığı kolayca nüksedebilir. Mutlaka ağır bir yük kaldırmak da gerekmez. Bazen öksürmekle bile hastalık nüksedebilir.
Ameliyat olan hastalarda ise bel fıtığının aynı yerden nüksetmesi çeşitli cerrahi merkezler arasında farklı oranda olsa da genelde çok nadirdir. Fakat beldeki diğer bir mesafe de bulunan ve dejenere olan diskin nüksetmesi her zaman söz konusu olabilir. Çünkü belde bulunan fıtıklaşmış bir disk boşaltıldığı zaman geride daha dört adet sağlam disk kalmakta ve görevlerini sürdürmektedirler.
Bunların da zamanla dejenere olması ve bir bel fıtığının ortaya çıkması klinikte rastlanabilecek sıradan olaylardandır. Ancak kişi sağlıklı iken egzersizler yapar ve aşağıda belirteceğimiz öğütlerimize harfiyen riayet ederse, bel fıtığına yakalanma bu hastalığın nüksetmesi riski en aza indilmiş olur.